26 Kasım 2021 Cuma

Sûrnâmelerde "1582" Şenliği -Bölüm; 01

 16. Yüzyılda İse Yalnızca Şenlikleri Ele Alan Ve “Sûrmâme” Adıyla Anılan Surname-İ Hümayun "Osmanlıda Şenlikler"  -01


Sûrnâmelerde "1582" Şenliği -Bölüm; 01
"Gülsüm Ezgi KORKMAZ "

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden 19. yüzyıl sonlarına kadar padişahlar veya saray mensupları tarafından çeşitli vesilelerle yüzlerce şenlik ve tören düzenletilmiştir. Bu şenlikler, padişah çocuklarının doğumları (velâdet-i hümâyun), sultan hanımların ya da saraya mensup kişilerin evlilikleri (sûr-i cihâz), şehzadelerin ilk derse başlamaları (bed-i besmele), kazanılan askerî zaferler (fetih şâdumânlığı), ordunun sefere çıkması gibi vesilelerle ve en çok da şehzadelerin sünnet törenleri vesilesiyle yapılmıştır. Şenlikler, tarihçiler, gösterileri izleyen yerli ve yabancı konuklar tarafından kaydedilmiş ve bu şenliklerden bazılan edebî eserlere konu olmuştur.

16. yüzyılda ise yalnızca şenlikleri ele alan ve “sûrmâme” adıyla anılan edebî bir tür ortaya çıkmıştır. “Sûr” sözcüğü “düğün, ziyâfet, şehrâyin, şenlik” anlamlarına gelir. “Nâme” sözcüğü de “mektup, risâle, kitap” gibi anlamlar taşır. Düğün, şenlik, ziyafet ve benzeri konularda yazılan eserlere ve genel olarak bu edebî türe, bu iki sözcüğün birleşmesinden meydana gelen “sûrnâme” adı verilmiştir. Bu türün ilk örnekleri 1582 yılında yapılan bir Osmanlı şenliği üzerine kaleme alınmıştır. 1582 yılında Sultan III. Murad’ın (s. 1574-1595) oğlu Şehzade Mehmed (daha sonra III. Mehmed, s. 1595-1603)’in sünnet düğünü vesilesiyle düzenlenen ve yaklaşık iki ay süren şenlik, gerek uzunluğu gerekse yapılan kutlamaların görkemi bakımından Osmanlı şenliklerinin en ünlülerinden biridir.

“Sûrmâme” Adıyla Anılan Surname-İ Hümayun "Osmanlıda Şenlikler"  -01Bu görkemli olay, tarihçilerin yanı sıra, kutlamalarda hazır bulunan çok sayıda yabancı konuk ve elçi tarafından da kaydedilmiş ayrıca pek çok edebî esere de konu olmuştur. Şenlik, sûmâme metinleriyle öykülenirken, dönemin bir başka önemli sanat dalı olan minyatürle de resimlenmiştir. Söz konusu görsel ve yazılı malzeme 16. yüzyılda halkın gündelik hayatından saray göreneklerine, üretim ilişkilerinden çeşitli sanatsal formlara dek pek çok konuda önemli bir bilgi kaynağıdır.  

Ortaya koyulan çeşitli sanat ürünleri, içlerinde barındırdıkları malzemenin zenginliğiyle birçok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Ancak yapılan çalışmalarda, genellikle şenliğin kendisi üzerinde durulmuş, bu şenliğin metinler ve minyatürler yoluyla nasıl anlatıldığı, yani nasıl edebî ve görsel sanat ürünlerine dönüştüğü üzerinde neredeyse hiç durulmamıştır. Oysa, şenlik ve şenliğin çeşitli öğeleri hakkında yapılan çalışmalar, kutlamaların niteliğine ilişkin verilerin önemli bir kısmını bu edebî ürünlerden alırlar. Bu çalışmaların pek çoğunda sûmâmelerin edebî birer ürün olduğu göz ardı edilmiş ve barındırdıkları bilgilere somut gerçeklikler gibi yaklaşılmıştır.

Oysa sûrnâme yazarları, eserlerini devlet otoritesinin etkisindeki bir söylem içinden kaleme almışlardır. Dolayısıyla, şenlikler bu eserlerde sınırlı bir bakış açısından yansıtılır. Bu metinlerden yola çıkılarak dönemin toplum ve kültür hayatıyla ilgili yapılacak yorumlarda da bu bilgi sınırlılığının göz ardı edilmemesi gerekir. Bu çalışmanın temel amacı Şehzade Mehmed’in sünneti dolayısıyla düzenlenen şenliğin edebî metinlerde nasıl anlatıldığını değerlendirmektir. Bu değerlendirme için şenlik üzerine kaleme alınmış iki sûrnâme olan Gelibolulu Âlî’nin Câmi ’ü ’l-Buhûr Der Mecâlis-i Sûf u ve İntizâmî’nin Sûrrıâme-i Hümâyûndu esas alınmıştır.

Ayrıca, yeri geldiğinde Sûrnâme-i Hümâyun’un Topkapı nüshasında yer alan ve 1582 şenliğine dair son derece ayrıntılı bilgiler içeren Nakkaş Osman ve ekibinin hazırladığı şenlik minyatürlerinden de yararlanılmaktadır. İki sûmâme metninin şenliği nasıl anlattığı incelenirken, zaman zaman minyatürlerdeki verilere de başvurulmuştur. 

Osmanlı Mutfagı...

Bu incelemenin iki temel kaynağından biri olan Cami ’ü ’l-Buhûr Der Mecâlis-i Sûr’un yazarı Gelibolulu Âlî, pek çok farklı alanda verdiği eserlerle tanınır. Âlî, sûrnâmesini manzum olarak ve mesnevî biçiminde kaleme almıştır. Mustafa İsen’in Gelibolulu Mustafa Alî adlı kitabında verdiği bilgilere göre, Âlî, Osmanlı devletinin çeşitli bölgelerinde divan kâtipliği, tımar defterdarlığı gibi devlet memuriyetlerinde bulunmuştur (3). çalışmada ikinci bölümünde, yazarın hayatı ve eserleriyle ilgili ayrıntılı bilgilere yer verilmiştir. 1582 şenliği üzerine yazılmış bir diğer metin Sûrnâme-i Hümâyûn'dm.

Bu sûrnâmenin yazarı İntizâmî’nin hayatı hakkında bilinenler sınırlıdır. Mehmet Arslan’m Türk Edebiyatında Manzum Surnameler adlı kitabında verdiği bilgilere göre, İntizâmî de Gelibolulu Âlî gibi divan kâtipliği görevinde bulunmuştur. Yazarın, Sûrnâme-i Hümâyûn'dm başka Budun Şehrengizi adlı bir eseri daha vardır (48). İntizâmî, Gelibolulu Âlî’den farklı olarak, sûrnâmesini mensur olarak yazmıştır. Şeref Boyraz’ın “İlk Mensur Sûrnâme Müellifi: Surname-İ Hümayun "Osmanlıda Şenlikler"  konulu İntizâmî” başlıklı makalesinde belirttiğine göre padişah, İntizâmî’nin eserini okuyup beğenmiş ve genişletilip minyatürlenerek tekrar yazılmasını emretmiştir (231).

Bugün Topkapı Sarayı’nda bulunan minyatürlü Sûrnâme-i Hümâyûn nüshası. III. Murad’m emri üzerine genişletilerek yeniden yazılmış metindir.1582 şenliği ve şenlik üzerine yazılan eserler hakkındaki ilk çalışma 1935 yılında A. Sermiha tarafından Edebiyat Fakültesi’nde hazırlanan “Sûmâmeler” başlıklı bir tezdir (Atasoy 9). Sûrnâmeler hakkında yapılan ikinci çalışma ise Hilmi Uran’ın Üçüncü Sultan Mehmed’in Sünnet Düğünü (1942) adlı kitabıdır.

“Sûrmâme” Adıyla Anılan Surname-İ Hümayun "Osmanlıda Şenlikler"  -01

Uran, bu kitapta şenliğe dair bilgiler veren çeşitli tarihî ve edebî kaynaklardan yararlanarak 1582 şenliğindeki olaylarıhikâye eder. Yazar, şenliği hikâye ederken ara sıra Osmanlı’da para kullanımı, o dönemde kullanılan giysiler gibi çeşitli konularda da açıklayıcı bilgiler verir.

Osmanlı’da eğlence hayatı ve gösterim sanatlarıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan Metin And da, ilk defa Kırk Gün Kırk Gece (1959)   adlı kitabında Osmanlı şenliklerinden, özellikle de 1582 şenliğinden söz eder. Yazar bu çalışmada, şenlik hakkında bilgiler vererek Sûrnâme-i Hümâyûndu ayrıntılı bir biçimde tanıtır. And’ın, özellikle Avrupa arşivlerinde yaptığı araştırmalar sonucunda elde ettiği bilgiler, A History of Theatre and Popular Entertainment in Turkey (Türkiye’de Tiyatro ve Popüler Eğlence Tarihi) (1964) ve Osmanlı Şenliklerinde Türk Sanatları (1982) gibi çalışmalarında yer alır. Metin And bu çalışmalarında, 1582 şenliğiyle ilgili diğer kaynakları saptamakla kalmamış, elde ettiği verilerden yola çıkarak Osmanlı’da eğlence hayatı, gösterim sanatları ve gündelik yaşama ilişkin önemli değerlendirmeler yapmıştır.

Metin And’ın bu kitapları başka çalışmaların da yolunu açmıştır. And’ın çalışmalarından yola çıkan Robert Elliott Stout, 1966 yılında Ohio Üniversitesi’nde “The Sur-i-Hümayun of Murad III: A Study of Ottoman Pageantry and Entertainment” (III. Murad’m Sur-u Hümâyun’u: Osmanlı Gösterim ve Eğlenceleri Üzerine Bir Çalışma) başlıklı bir doktora tezi hazırlamıştır. Bu çalışmada şenlik, gösteri sanatları ve tiyatro tarihi açısından incelenmiştir. Stout, hazırlık aşamasından başlanarak şenliğin bir dökümünü verirken, şenliği daha çok gösteri sanatları bakımından değerlendirir.

1582 şenliği ile ilgili bir diğer çalışma Orhan Şaik Gökyay’ın “Bir Saltanat Düğünü” (1986) başlıklı makalesidir. Makale, düğünün anlatımından ibarettir. Gökyay,düğünü anlatırken Gelibolulu Âlî’nin Câmi ’ü ’l-Buhûr DerMecâlis-i Sûr’unu ve o tarihte henüz yazarı belirlenememiş olan Sûrnâme-i Hümâyûn’u esas almıştır.

1582 şenliği farklı alanlardaki araştırmacıların çalışmalarına da konu olmuştur. Bunlardan biri Şeref Boyraz’ın “Surnâme-i Hümâyûn’da Folklorik Unsurlar” (1994) başlıklı, folklor alanında hazırlanmış yüksek lisans tezidir. Boyraz, bu tezde İntizâmî’nin Sûrnâme-i Hümâyun’unda yer alan folklorik unsurların bir dökümünü yapar. Tezde ayrıca Süleymaniye nüshasının transkripsiyonlu metnine de yer verilmiştir.

Gisela Prochazka-Eisl tarafından 1992 yılında Viyana Üniversitesi’nde doktora tezi olarak hazırlanan ve 1995’te yayımlanan Das Sûrnâme-i Hümâyûn: die Wiener Handschrift in Transkription (Sûrnâme-i Hümâyûn: Viyana Nüshası Transkripsiyonu) başlıklı çalışmada Sûrnâme-i Hümâyûn’un Viyana nüshasının transkripsiyonlu metni ve yazarın metin hakkındaki yorumlan yer alır. Çalışmada, aynca, Topkapı ve Viyana nüshalannın farkları, birbirleriyle olan ilişkileri, iki nüshaya göre şenlik etkinliklerinin akışı ve esnafların geçişi gibi konular ele alınır.

Derin Terzioğlu’nun “The Imperial Circumcision Festival of 1582: An Interpretation” (1582 Sünnet Şenliği Üzerine Bir Yorum) (1995) başlıklı makalesinde, 1582 şenliğinin, Osmanlı protokolü, yabancı konuklar, katılımcılar ve izleyiciler için taşıdığı anlamlar ve şenliğin işlevleri ele alınmaktadır. Bu çalışmada, şenlik, dönemin tarihsel koşulları içinde ve diğer Osmanlı şenlikleriyle de karşılaştırılarak simgesel içeriği bakımından değerlendirilmektedir. Yazar, şenliğin resmî törenler dışında “sokak düzeyinde” ne şekilde deneyimlendiğini Mikhail Bakhtin’in “karnaval” kavramından yararlanarak tartışır. Bu nedenle Terzioğlu’nun makalesi, yukarıda dökümü verilen ve çoğu, şenlikteki olayların özetlenmesiyle ya da şenliğin folklor ve tiyatro gibi alanlarda içerdiği zengin malzemeyle ilgilenen çalışmaların yanında, şenliğe farklı bir bakış açısı getiren az sayıdaki incelemeden biridir.

Mehmet Arslan’ın Türk Edebiyatında Manzum Sûrnâmeler (Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri) başlıklı kitabı, Osmanlı şenliklerini genel olarak değerlendiren ilk kapsamlı çalışmadır. Bu çalışmada sûrnâme türü, bu türün özellikleri ve Osmanlı edebiyatının belli başlı sûrnâmeleri genel olarak ele alınmıştır. Kitapta ayrıca bazı sûrnâmelerin tam metinlerine de yer verilir. 

Surname-i Hümayun "Osmanlıda Şenlikler" -011582 şenliği hakkındaki çalışmalar yalnız edebî metinlerle sınırlı değildir. Sanat tarihi uzmanları da şenlik minyatürlerini inceleyen önemli çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalardan biri Sezer Tansuğ’un Şenlikname Düzenf dir (1961). Tansuğ, bu çalışmada Sûrnâme-i Hümâyûn’un ve Surnâme-i Vehbî’nin minyatürlerini inceleyerek, Osmanlı minyatür sanatının zaman içinde geçirdiği evrimi ve gelişimini değerlendirir. Tansuğ, şenlikname düzenini ele aldığı çalışmasının giriş bölümünde Osmanlı şenliklerinin ve şenlik düzeninin kökenleri hakkında önemli saptamalar yapar.

Sûrnâme-i Hümâyûn üzerine yapılmış en önemli çalışmalardan biri, yine bir sanat tarihi çalışması olan Nurhan Atasoy’un Sûrnâme-i Hümayun (Düğün Kitabı) (1997) adlı kitabıdır. Bu çalışma, Sûrnâme-i Hümâyûn’un Nakkaş Osman ve ekibi tarafından hazırlanan minyatürlerinden bazılarının tıpkıbasımları ve bunlar hakkındaki açıklamalardan oluşmaktadır. Kitapta, şenliğin belirli bir sahnesini resmeden minyatürlerin yanı sıra, söz konusu sahnenin sûrnâmedeki anlatımına da yer verilmiştir. Nurhan Atasoy’un şenlikle ilgili bir diğer çalışması ise “HI. Murad Şehinşahnamesi,Sünnet Düğünü Bölümü ve Philadelphia Free Library’deki İki Minyatürlü Sayfa” (1973) başlıklı bir makaledir. Bu makalede, Seyyid Lokman tarafından yazılan m. Murad Şehinşâhnâmesfnin ikinci cildinde 1582 şenliğinden söz edilen bölüm ve yine bu konuyla ilgili minyatürlü sayfalar üzerinde durulmaktadır.

Bunlardan başka, doğrudan 1582 şenliğini veya bu şenliği anlatan sûrnâmeleri konu edinmeyen, ama bu olaya geniş bir şekilde yer verdiği için burada anılmasında yarar görülen çalışmalar vardır. Bunlardan biri Şehsuvar Aktaş’ın “16. yüzyılda Kentin Oyunu: ‘Şenlik’ İki Örnek: Avrupa’da Şarlken Dönemi; Osmanlı’da 1582 şenliği” 

(1996) başlıklı, tiyatro alanında hazırlanmış doktora tezidir. Bu çalışmada genel olarak 16. yüzyıl Osmanlı ve Avrupa şenliklerinde “oyun” kavramı ele alınır. Yazar, oyun kavramının açıklanmasında Johan Huizinga’nın Homo Ludens: Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme başlıklı çalışmasını temel almıştır. Tezde 1582 şenliği ve bir Avrupa şenliği, kutlamalarda yapılan etkinlikler ve bu etkinliklerdeki oyun öğesi bakımından ele alınır.

1582 şenliğini, bu şenlik üzerine yazılmış metinleri ve minyatürleri konu alan çalışmalar yukarıda kısaca tanıtılmaya çalışılmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi, bu çalışmaların çoğu, şenlikteki olaylarla ya da şenliğin folklor ve tiyatro gibi alanlar bakımından içerdiği zengin malzemeyle ilgilidir. Yapılan literatür taramasında neredeyse hiçbir çalışmanın edebî birer ürün olarak sûmâme metinlerine odaklanmadığı görülmüştür. Söz konusu çalışmalarda, edebî metinlerin Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü hakkında ne söylediği üzerinde durulmuş, nasıl söylediği ile fazla ilgilenilmemiştir.

Bu tezde şenlik üzerine daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak, Şehzade Mehmed’in sünnet düğünüyle ilgili sûrnâme metinlerine odaklanılmıştır. Çalışmada ilk olarak Osmanlı şenlik geleneği ve bu geleneğin sonucu olarak ortaya çıkan bir edebî tür olan sûmâme genel özellikleriyle ele alınmaktadır. Daha sonra bu edebî türün ortaya çıkmasına yol açan 1582 şenliği ve bu olayı anlatan çeşitli metinler tanıtılmaktadır.

Çalışmanın üç ve dördüncü bölümlerinde sûmâme türünün ilk örnekleri olan Câmi ’ü 7- Buhûr Der Mecâlis-i Sûr ve Sûrnâme-i Hümâyûn’un konu edindikleri 1582 şenliğini ne şekilde ele aldıkları İncelenmektedir. Metinlerin incelenmesinde dilsel özelliklerden çok, söylem, yani sûrnâmelerde şenlikle ilgili hangi yönlerin öne çıkartıldığı ve bunun metinlere ne şekilde yansıdığı üzerinde durulmaktadır. Söz konusu metinler üzerinden dönemin kültür ve edebiyat hayatına ilişkin bazı yorumlar da yapılmaktadır. Ancak, dönemin kültür ve edebiyat hayatına ve şenliğin niteliğine ilişkin bu yorumlarda, metinlerin birer “edebî” ürün olduğu göz ardı edilmemiş ve içerdikleri bilgiler belirli bir mesafeden ve şüpheci bir yaklaşımla değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Çalışmanın “OsmanlTda Şenlikler ve Metinleri” başlıklı ilk bölümünde Osmanlı kültür hayatında şenliklerin ve şenlik metinleri genel olarak İncelenmektedir. “OsmanlTda Şenlikler” adlı ilk alt başlıkta, OsmanlI’nın kuruluşundan itibaren şenlik geleneği ve şenliklerin toplum hayatındaki yeri üzerinde durulmaktadır. “Osmanlı Şenliklerinin Yazılı Metinleri: Sûrnâmeler” alt başlığında ise, 16. yüzyıldan itibaren, şenlik geleneğinin önemli bir parçası hâline gelen sûrnâmelerin, edebî bir tür olarak ortaya çıkışları ve gelişmeleri ele alınmaktadır. çalışmanın “1582 şenliğini Konu Alan Metinler” başlıklı ikinci bölümünde Şehzade Mehmed’in sünnet şenliği hakkında bilgi içeren her tür metin tanıtılmaya çalışılmıştır. Bu bölümde tanıtılan metinler “Edebî Metinler” ve “Diğer Metinler” olarak iki alt başlıkta ele alınmıştır. Birinci alt başlıkta sûrnâmeler ve diğer edebî eserler tanıtılır. 

İkinci alt başlıkta ise şenlikle ilgili kayıt ve gözlemlerin yer aldığı tarih kaynakları ve yabancı gezginlerin anlatıları ele alınır.

Surname-i Hümayun "Osmanlıda Şenlikler" -01Çalışmanın “1582 Şenliği Sûrnâmelerinde Anlatım Özellikleri” başlıklı üçüncü bölümünde, iki sûrnâme metninin şenliği ne şekilde yansıttıkları saptanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, şenliğin iki sûrnâmede nasıl ele alındığı, şenlikle ilgili hangi yönlerin öne çıkartıldığı, yazarların olaylara bakış açıları ve bunu metinlerde yansıtma biçimleri gibi konular üzerinde durulmaktadır. Câmi ’ii ’l-Buhûr Der Mecâlis-i Sûr adını taşıyan ilk alt başlıkta Gelibolulu Âlî sûrnâmesi biçimsel özellikleri ve şenliği ele alış biçimi açısından değerlendirilmektedir. Bölümün Sûrnâme-i Hümâyûn adını taşıyan ikinci alt başlığında ise Întizâmî sûrnâmesi, ilk alt başlıkta olduğu gibi biçimsel özellikleri ve şenliği ele alış biçimi açısından ele alınmaktadır. 

çalışmanın “Sûmâmelerde Esnaf Alayları” başlıklı son bölümünde 1582 şenliğinde önemli bir yeri olan ve sûrnâme metinlerinin büyük bir bölümünü oluşturan esnaf alaylarının anlatımı İncelenmektedir. Bu bölümde esnaf alaylarının niteliği ve iki sûrnâme metninde nasıl anlatıldığı ele alınmıştır. İlk alt başlıkta, esnaf alaylarının şenliklerdeki yeri ve genel niteliği ile bu alayların politik işlevleri üzerinde durulmuştur. İkinci alt başlıkta ise esnaf alaylarının iki sûrnâme metnindeki anlatım biçimleri ele alınmıştır. Kahveci esnafı, metinlerde kullanılan anlatım biçimlerinin ayrıntılı bir değerlendirmesini yapmak üzere örnek olarak seçilmiştir. Esnaf alaylarının sûmâmelerde nasıl anlatıldığı her iki metinde kahveci esnafının anlatıldığı bölümlerden yapılan alıntılar üzerinden İncelenmektedir.

Osmanlı’da Şenlikler Ve Metinleri

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden itibaren saray mensuplan tarafından çeşitli gerekçelerle şenlikler düzenlendiğinden söz edilmişti. Bu şenlikler giderek bir gelenek hâlini almış ve 19. yüzyıl sonlanna kadar Osmanlı saray hayatımn bir parçası olarak varlığını sürdürmüştür. Kutlamalar genellikle hanedan yaşamını ve sürekliliğini ilgilendiren olaylar (düğün, sünnet, askerî zafer vs.) dolayısıyla düzenlenir. çalışmanın bu bölümünde, Osmanlı toplumunda şenlik geleneği, bu geleneğin kültür ve toplum hayatındaki yeri ve bu geleneğe bağlı olarak ortaya çıkan sûmâme türü çeşitli bakımlardan ele alınmaktadır. “Osmanlı’da Şenlikler” adlı ilk alt başlıkta Osmanlı’da şenlik geleneğinin kısa bir tarihçesi verilmekte ve Osmanlı şenlikleri amaçları, işlevleri ve nitelikleri bakımından İncelenmektedir. “Osmanlı Şenliklerinin Yazılı Metinleri: Sûrnâmeler” altbaşlığında ise sûrnâme türü ve bu türün özellikleri ele alınmaktadır. Ayrıca sûrnâme metinleri dolayımında, şenlikler ve sûrnâme metinleri arasındaki ilişki değerlendirilmektedir.  

A. Osmanlı’da Şenlikler

Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemlerinde yapılan ilk şenliklerden 19. yüzyıldaki son şenliğe dek geçen sürede, büyüklü küçüklü yüzlerce kutlama yapılmıştır. Mehmet Arslan’ın “Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri ve Bu Konuda Yazılan Eserler: Sûmâmeler” başlıklı makalesinde verdiği bilgilere göre 1298 yılında Orhan Gazi’nin evliliği vesilesiyle yapılan şenlik, Osmanlı hanedanı tarafından düzenlenen ilk evlenme şenliğidir. 1365’te I. Murad’ın şehzadesi Bayezid (Yıldırım) için yapılan şenlik ise ilk sünnet şenliğidir. XIX. yüzyıl sonunda, 1899’da II. Abdülhamid’in, şehzadesinin sünnet düğünü dolayısıyla yaptırdığı şenlik ise Osmanlı hanedanı tarafından düzenlenen son büyük kutlamadır. Esin Atıl’m Levni and the Sûrnâme: The Story of an Eighteenth Century Ottoman Festival adlı kitabında verdiği bilgilere göre ise, kayıtlara geçen ilk şenlik 1285 yılında I. Osman’ın Karaman Emiri’nin kızı ile evliliği vesilesiyle düzenlenen şenliktir (42). Özdemir Nutku, “Eski Şenlikler” başlıklı makalesinde 48’i önemli olmak üzere 79 saray şenliğinin saptandığını söyler (97). Bunlar arasında etkinliklerinin görkemi ve uzunluğu ile en fazla bilinenler şunlardır: Fatih Sultan Mehmed’in oğullan Bayezid ve Mustafa için 1457’de Edirne’de düzenlettiği ve 1 ay süren şenlik;

Kanuni Sultan Süleyman’ın dört oğlunun sünneti dolayısıyla 1530 yılında düzenlenen ve 3 hafta süren şenlik; IE. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in sünneti için düzenlettiği ve iki aya yakın süren şenlik; IV. Mehmed’in oğlu Mustafa ile Ahmed’in sünneti için 1675 yılında Edirne’de düzenlettiği on beş gün süren şenlik ve 1720 yılında III. Ahmed’in dört şehzadesinin sünneti için düzenlettiği ve on beş gün süren şenlik. Osmanlı’da çeşitli vesilelerle yapılan şenliklerin kökenleri çok çeşitli kaynaklara dayanır. Özdemir Nutku, IV. Mehmet ’in Edirne Şenliği (1972) başlıklı kitabında bu kaynaklardan bazılarını şöyle sıralar: Orta Asya’daki törenlerden Roma mimus’una, İslâm dünyasının ilk dönemlerindeki mugaffallardan Orta Çağ Avrupasında görülen curcuna oyuncularına, Anadolu ritüellerinden Avrupa’daki Rönesans gösterilerine dek deği şi r bu kaynakl ar. 

Özdemir Nutku’nun da belirttiği gibi, Osmanlı şenliklerinde, ilkel bereket törenlerinden kalma simgeler olan nahıllardan, Habsburg hanedanlarının şenliklerde kullandığına benzer “otomat” denilen fantazi ürünü teknolojik araçlara dek pek çok farklı dönem ve kültüre ait öğeleri bir arada bulmak mümkündür. Metin And da 40 Gün 40 Gece adlı kitabında, şenliklerdeki aşırı savurganlık, aşırı yiyecek sunma, yiyecek sunulan kapların konuklara yağmalatılması gibi geleneklerin eski Türkler’de de bulunduğundan söz eder. Nitekim Dede Korkut Hikâyeleri'nde görülen, şölen sahiplerinin evlerini yağmalatması geleneği, Osmanlı şenliklerindeki “çanak yağmaları”nı hatırlatır 

Osmanlı şenlikleri bütün olarak ele alındığında, sözü edilen bu kaynaklardan hiçbirine tam olarak benzemediği görülür; ancak şenliklerin çeşitli öğeleri incelendiğinde farklı dönem ve kültürlere ait kaynakların izleri bulunabilir. Bizans eğlenceleri bunlardan biridir. Osmanlı şenliklerinin bazı öğeleri Bizans eğlencelerinde de görülür. Osmanlı şenlikleriyle Bizans eğlenceleri arasındaki en önemli benzerlik, pek çok Osmanlı şenliğinin Atmeydam’nda, yani eski Bizans hipodromunda yapılmış olmasıdır (And 73). Osmanlı’da olduğu gibi eski Bizans’ta da hipodrom, şenlik ve eğlencelerin düzenlendiği bir alandır. Bundan başka, Osmanlı şenliklerindeki çeşitli gösteri ve eğlencelerin benzerlerinin Bizans şenliklerinde de bulunduğu bilinmektedir.

16. yüzyıl sonlarındaki Osmanlı şenlikleri söz konusu olduğunda ise, şenlik düzeninin genel olarak Bizans eğlencelerinin düzenine benzediği görülür. Sezer Tansuğ, Şenlikname Düzeni adlı kitabında 1582 şenliğinin eski Bizans’taki kaynaklarını şöyle değerlendirir: Padişah Üçüncü Murad’in, Kanuni Süleyman devrinde bile sultanların bırakmadıkları aşiret geleneğine yan çizerek, bir imparator edasıyla halkın arasında bir çadıra girmeden, konukları ağırlamak, görüşmek işini bir vezire yükleyip köşk şahnişine çekilmesi, geçitlerin bir çeşit yarışma havasına bürünmesi gibi olaylar, Bizans şenliklerinin yenilenmiş bir tekrarı düşüncesini uyandırıyor. (37)

1582 şenliğinin Bizans şenlikleriyle ilişkisi, şenliklerin yapıldığı alan ve genel düzenin benzerliğinden ibaret değildir. Sezer Tansuğ, 1582 şenliğini tasvir eden minyatürlerin kompozisyonla, Bizans şenliklerinin görsel tasvirlerinin kompozisyon yapısı arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Tansuğ’un belirttiğine göre, sûrnâme minyatürlerindeki kompozisyon düzeninin bir eşi Atmeydam’ndaki Obelisk’in (Dikilitaş) kaidesindeki kabartma tasvirlerde bulunmaktadır. 4. yüzyılda Büyük Theodosius döneminde yapılmış olan bu kabartmalar, bir Bizans şenliğini tasvir eder. Kaidenin dört cephesinde hemen hemen hiç değişmeyen bir dekor yer alır. 

Surname-i Hümayun "Osmanlıda Şenlikler" -01
Bu dekorda, imparator ve ailesi en yüksekte olmak üzere devlet büyüklerini, kumandanları, halkı ve gösteri yapanları hiyerarşik bir sıralama içinde gösteren kabartmalar vardır. Sûrnâme-i Hümâyun minyatürlerinde de her sahnede neredeyse hiç değişmeyen bir dekor kullanılır. Kabartmalarda olduğu gibi minyatürlerde de, padişah, devlet büyükleri ve yabancı konukların üstte, gösteri yapanların ise en altta tasvir edildiği hiyerarşik bir sıralama görülür. Sabahattin Eyüboğlu da “Eski İstanbul’da Bir Düğün” başlıklı yazısında minyatürlerdeki bu hiyerarşik yapıyı şöyle betimler: En yukarıda Tanrı’nın gökleri, onun hemen altında ve tabiatın en güzel nimeti olan ağaçların ve en güzel insan yapılarının içinde padişah, onun biraz altında ve sağında, halkın gürültülerine daha yakın, daha kolay yıkılır bir yerde devlet adamları ve büyük zenginler, aşağıda, sağ köşede birbiri üstüne yığılı ve hep ayakta, şaşkın seyirci durumunda halk ve bütün o düzeni sırtında taşıyan, besleyen, giydiren, barındıran, üstelik de güldürüp eğlendiren, hareketli, marifetli, çalışkan loncalar ve işçileri. (648)

Eyüboğlu’nun minyatürlerin düzenini betimlemesinde de görüldüğü gibi sûrnâme minyatürleriyle Bizans şenliklerini tasvir eden kabartmalar arasında belirgin bir benzerlik vardır. Bu kabartmaların üzerinde yer aldığı Obelisk aynı zamanda, sûrnâme minyatürlerinin dekorunun bir parçasıdır. Bu yapı, İbrahim Paşa Sarayı, konukların izleme yerleri ve Burmalı Sütun’la birlikte minyatürlerde hiç değişmeden kalan bir dekor olarak kullanılır ve her sahnede tekrar tekrar çizilir. Tansuğ, Obelisk’in her sahnede gösterilmesini Nakkaş Osman’ın kaide ile minyatürler arasındaki bağlılığı göstermeye çalışması şeklinde yorumlar (37-38).

Görüldüğü gibi, Osmanlı şenliklerinin kökenleri Orta Asya Türkleri’nin şölen geleneklerinden Bizans şenliklerine dek değişik dönem ve kültürlere dayanmaktadır. Bu çalışmanın asıl konusu Osmanlı şenliklerinin kökenleri olmadığından, farklı kültür ve dönemlere ait öğelerin tamamı burada ele alınmamıştır. Özdemir Nutku’nun sözünü ettiği Orta Asya törenleri. Roma mimus’u, İslâm dünyasının ilk dönemlerindeki mugaffaRar, Orta Çağ Avrupası’nın curcuna oyuncuları, Anadolu ritüelleri ve Avrupa’daki Rönesans gösterileri gibi çeşitli kaynaklar ve bu kaynakların ne şekilde biraraya gelip bir bütün oluşturduğu, bu çalışmada ele alınamayacak kadar geniş kapsamlı bir konudur ve başka bir incelemede ayrıca ele alınması gerekir.

Osmanlı şenliklerinin niteliği konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Özdemir Nutku, Türk şenliklerinin genel düzeni ve tavrının en çok Orta Çağ Avrupa eğlencelerine benzerlik gösterdiği görüşündedir. Nutku, bu görüşünü söz konusu eğlencelerin tıpkı Osmanlı şenlikleri gibi açık alanlarda ve halka açık bir şekilde yapılmasına dayandırır. Rönesans dönemine gelindiğinde ise Avrupa şenlikleri artık saray duvarları içinde halktan uzak bir biçimde yapılmaktadır (7).

Stephanos Yerasimos da “Sûr ve Sûmâmeler” başlıklı makalesinde Nutku’nun öne sürdüğü görüşe benzer bir görüşü savunur. Yerasimos, ayrıca, Osmanlı şenliklerinin, tüm halkın katıldığı, kuralların çiğnendiği ve toplumun bu vesileyle gerginliklerinden kurtulduğu bir düzen ya da düzensizlik içinde gerçekleştiğini öne sürer: Tüm halkın katıldığı gösteriler; katılanlann sözleri ve davranışlarıyla kuralları çiğnediği, yasaklan deldiği; oyunların olağanı, alışılageleni aştığı şenlikler gerginliklerin boşalmasını ve toplum düzeninin yerine oturmasını sağlar. [....]

Surname-i Hümayun "Osmanlıda Şenlikler" -01

Bundan dolayı Osmanlı şenlikleri aynı düzen anlayışı çerçevesinde hareket eden Ortaçağ gösterileri ile benzeşir. (7) Nutku ve Yerasimos’un şenliklerin düzeni ve niteliği ile ilgili görüşlerinin geçerliliğinin sınanabilmesi için Osmanlı şenliklerinin niteliğinin daha yakından incelenmesi gerekir. Metin And, 40 Gün 40 Gece adlı kitabında, insan hayatındaki karşıtlıkların bir yansıması olarak şenliklerin içinde “düzen ve düzensizlik, kutsal ve din dışı karşıtlığı” bulunduğunu belirtir (16). And’a göre şenlikler, bu karşıtlıkların dengelendiği bir alandır. “Köken şenliği” olarak nitelenen ve toplumun tüm üyelerinin katıldığı şenliklerde şiddet, coşku ve düzensizlik önemli öğelerdir.

Ancak şenlikler kurumlaştıkça bu öğeler zayıflamış, şenlikler giderek tören niteliği kazanmış ve seyredilen birer gösterim haline gelmiştir (16). And, “şenlik” ve “tören” arasında şöyle bir ayrım yapar: Törenle şenlik arasında önemli bir ayrım vardır. Bu ayrımın bir niteliği de törende bir toplumun tüm üyelerinin katılmayıp önemli bir kesimi seyirci gibi edilgenleştirmeleridir. Töreni daha çok seçkin bir grup düzenler, hazırlar, bunlar da bu toplumun sorumlu kişileridir. Oysa eski şenliklere herkes etkin bir biçimde katılırdı. Şenlikler, kültür düzeninin ve baskıların kaldırıldığı], geçici bir süre için dizginlerinden boşanmış bir eneıji ve büyük bir savurganlığın, başıboşluğun hüküm sürdüğü bir toplu yaşantıdır. Bu, buhar kazanındaki güvenlik supabı gibidir.

Sağaltıcı bir işlevi vardır. (1) Metin And’ın şenlik ve tören arasında yaptığı bu ayrımdan yola çıkılacak olursa, törenin seçkin bir grup tarafından düzenlemesi, toplumun tüm üyelerinin katılmayıp önemli bir kesiminin seyirci olarak edilgen bir konumda olması gibi bilinen bazı özellikleri nedeniyle, Osmanlı kutlamalarının şenlikten çok tören olarak adlandırılması doğru gibi görünmektedir. Dolayısıyla bu konuda yapılmış bütün çalışmalarda ve bu çalışmada kullanılan “şenlik” sözcüğü yanlış bir seçim gibi görünmektedir. Yine de bu savın geçerliliği kanıtlanana kadar bu çalışmada “şenlik” sözcüğü kullanılmaya devam edecektir.

Osmanlı şenliklerinin saray tarafından ve saray için düzenlendiği bilinmekle birlikte, şenliğe halkın katılımı pek bilinmeyen bir konudur. Özdemir Nutku ve Stephanos Yerasimos’un belirttiği ve diğer kaynaklarda da anlatıldığı üzere, şenlikler saray tarafından fakat saray dışında ve halkın izleyebileceği şekilde düzenlenir. Hükümdar ve halk aynı anda aynı gösteriyi izler.

Şenlik alanı hükümdar ve halkın çok az sayıdaki karşılaşma alanından biridir. Ancak halkın düzenlenen gösterileri izlemesiyle, şenliklere aktif olarak katılması farklı iki durumdur. Osmanlı şenlikleri üzerine yazılmış sûmâmelerde halkın katılımının ne ölçüde ve ne şekilde olduğunu kesin olarak saptamaya yetecek kadar veri yoktur; dolayısıyla bu konuya ilişkin bilgilere ancak tarihi kaynaklardan ulaşılabilir. Özellikle kadı sicilleri gibi halkın gündelik yaşayışına dair pek çok bilgi içeren kayıtlar, şenliklerin bilinmeyen yönlerinin ortaya çıkarılmasını sağlayabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Türk Mutfağından Kaybolan Kerkük Yemekleri Nedir?

 Türk Mutfağından Kaybolan Kerkük Yemekleri Nedir? Ziyat AKKOYUNLU* Özet:  Bu makalede, Orta Asya’dan başlayarak Osmanlı’ya ve oradan da Ker...