Osmanlıda Surre Alayı Nedir?
Ahmet ÖNAL*
Surre Alayı Kelime olarak “para kesesi” anlamına gelen surre, padişahın her yıl hac zamanında Mekke ve Medine’ye gönderdiği parayı ifade için de kullanılır. Padişahlar paranın yanı sıra Haremeyn’e hilat, kaftan, yiyecek gibi hediyeler de gönderirler ve bunların hepsine birden “surre-i hümayun” denirdi. Bunlar, Mekke ve Medine’de oturan seyyid ve şerifler ile bölgenin ileri gelenlerine, fakirlere ve hacılara zarar vermemeleri beklentisiyle hac güzergâhı üzerindeki bedevilere dağıtılırdı. Ayrıca surreyle birlikte her yıl, Kâbe kapısı perdesi ve kuşağı, Ravza-i Mutahhara ve sahabe kabirlerinin örtüleri gönderilirdi.
9- Topkapı Sarayı’ndaki Mermerlik Kasrı’nda Mekke’ye gidecek surrenin surre eminine teslimi (d’Ohsson)
Mekke ve Medine halkına hediye ve para gönderme geleneği Abbasîler devrinde başlamış, sonraki İslam devletleri bunu devam ettirmiştir. Osmanlılarda bilinen ilk surre, Yıldırım Bayezid tarafından Edirne’den gönderilmiştir.
Bir hürmet nişanesi olarak başlayan bu uygulama, İstanbul’un fethinden sonra buraya taşındı. Yavuz Sultan Selim 1517’de Mısır’ı ele geçirdiğinde Mekke şerifi oğlunu, kutsal emanetler ve Mekke’nin anahtarıyla birlikte padişaha göndermesiyle Haremeyn, Osmanlı idaresine girdi.
Hicaz’ın Osmanlı yönetimine geçmesiyle “Hadimü’l-Haremeyni’ş-Şerîfeyn/Mekke ve Medine’nin Hizmetkârı” unvanını alan Osmanlıda Surre Alayında Osmanlı padişahları bütün İslam dünyasını ilgilendiren hac organizasyonunu da üstlendiler. Böylece Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren imparatorluğun sonuna kadar surre, birkaç istisna dışında, her yıl resmen ve düzenli olarak gönderildi. Hatta bazı yıllar, surre masrafları borç alınarak karşılandı.
Surre alayı, İstanbul’dan gösterişli bir merasimle uğurlanırdı. Hazırlıklar aylar öncesinden başlar, hac yolu üzerindeki idarecilere surrenin ve hacıların emniyetle yolculuk yapabilmelerini sağlamaları yolunda emirler gönderilirdi. Devlet adamlarından birisi surre emini tayin edilirdi. Emin, surrenin gideceği yere sağ salim ulaştırılmasından mesuldü. Ayrıca Haremeyn’e, padişahın hediyelerinin yanı sıra, İstanbul halkının feraşet çantaları içindeki hediyelerini götürmek ve bunlara karşılık olarak Mekke’den aynı çantalarla gönderilen hediyeleri getirmekle de mükellefti. Bu feraşet çantalarının bir yanına gönderenin, öteki yanına da hediyeyi alacak kimsenin ismi yazılırdı.
Surre alayının hazırlanmasında bütün sorumluluk 1587’den itibaren Dârüssaâde ağasındaydı. 1836’da bu vazife Haremeyn Evkaf Nezareti’ne verildi. Yolun uzunluğu ve nakil vasıtalarının yetersizliği yüzünden surre alayı, 12 Receb’de sarayda yapılan törenle İstanbul’dan yola çıkartılırdı. Merasime katılacaklar bir gün evvelinden saraya davet edilirler; kaptanıderyaya, alayı Üsküdar’a geçirecek çekdiriyi Eminönü’ndeki iskelede hazır bulundurması bildirilirdi.
Topkapı Sarayı’nda da süslenmesi gereken yerler, nefis kumaşlarla tezyin edilirdi. Surre merasimi önceleri III. Mehmet Köşkü’nde yapılırdı.
Sonraki tarihlerde başta Kubbealtı olmak üzere İkinci Avlu, merasimin ana mekânı oldu. Kubbealtı’nın karşısına surre keselerinin ve diğer eşyanın konulacağı bir çadır kurulurdu. XVIII. yüzyılda bugüne mahsus olmak üzere padişah için bir otağ-ı hümayun ve devlet erkânı için de birkaç çadır dikilerek merasim sırasında kullanılmışlardır.
Ertesi gün saraya gelen davetliler önce Dârüssaâde ağasının divan odasına alınır, burada ilk merasimler yapılırdı. Padişahın gelmekte olduğu haber verilince davetliler karşılama için hazırlanırdı.
Bâbüssaâde’den atla çıkan padişah, Kubbealtı’nda nişancının makamına otururdu. Çadırda surre keseleri sayıldıktan ve defterler mühürlendikten sonra Dârüssaâde ağası, surre eminiyle padişahın huzuruna çıkar, surre defterlerini ve nâme-i hümayunu emine teslim ederdi.
Sureler, naat okunur, dualar edilirken, mahmil-i şerifin yüklendiği dişi deve ile onun yedeği meydanda dolaştırılırdı. Daha sonra Dârüssaâde ağası deveyi dolaştırmaya başlar, üçüncü tur sonunda padişahın işaretiyle devenin gümüş zincirini emine, ipek yularını sakabaşıya teslim ederdi. Böyle bir işaretin gelmemesiyle azledilmiş olan ağa, surre alayıyla Mekke’ye giderdi.
Mahmil-i şerifi taşıyan deve başka bir işte kullanılmaz, yola gidemez hâle gelince sarayın ahırına çekilerek ölünceye kadar burada tutulurdu. Mahmil-i şerif, hususi olarak dikilir, üzerlerine ayetler, salat ü selamlar ile devrin padişahının ismi işlenir, gerektiğinde yenilenir, eskileri sarayda saklanırdı. Son dönem hatıralarına göre, mahmil-i şerif, yolculuk öncesinde Dârüssaâde ağası tarafından Harem Dairesi’ne götürülür, burada sultanlar,
10- Surre çantası (Üsküdar Belediyesi Arşivi)
kadınefendiler ve kalfalar tarafından ziyaret edilirdi. Sarayın iki eski kalfası, her bir sultan ve kadınefendinin hediye ettiği kumaşlarla mahmil-i şerifi süslerdi. Merasim günü, mahmilin yüklendiği deve de kınayla, kumaşlarla özenle süslenirdi. Hatta İstanbul’da haddinden fazla süslü kadınlar için, “surre devesi gibi” deyimi kullanılırdı. Bu deve, Hz. Peygamber’in devesini, üzerinde taşıdığı mahmil-i şerif de Hz. Peygamber’i ve ailesini götüren mahmili temsil ettiğinden gerek İstanbul’da gerekse geçtiği yollarda büyük ihtiram görürdü.
Padişahın huzurundaki merasim bitince Ortakapı’dan itibaren alay kurulurdu. Alayın başında, elinde Mekke şerifine yazılmış nâme-i hümayunla surre emini at üzerinde ilerler, diğerleri onu takip eder, saray ağaları ve mazul değilse Dârüssaâde ağası Bâb-ı Hümayun’a gelince alayı uğurlayıp geri dönerlerdi. Alay şehirde dolaştırılıp en son Alay Köşkü, Hocapaşa, Bahçekapı yolundan iskeleye gelir, surre burada bekleyen gemiye nakledilir ve alay dağılırdı.
Surre, Üsküdar’da da resmî merasimle karşılanırdı. Meydanda toplanan ahalinin arasından geçen alay, Doğancılar’daki önceleri kadının, sonraları mutasarrıfın konağına ulaşır, surre yola çıkacağı güne kadar burada muhafaza edilirdi. Aziz Mahmud Hüdayî ve Nasuhî Efendi dergâhları ziyaret edilir, gecikenler gelip alaya yetişir, son hazırlıklar tamamlanırdı. Belirlenen günde Doğancılar’dan sabah namazı vaktinde tekrar yola çıkan surre alayına Ayrılık Çeşmesi’ne kadar halk ve devlet erkânı eşlik ederdi. Burada son vedalar yapıldıktan sonra surre alayı ve hacılar, Haremeyn’e doğru yola çıkardı.
11- Surre alayı Beşiktaş’ta (d’Ohsson)
Surre alayı 1864’e kadar katır ve develerle gönderilirken, bu tarihten sonra deniz yoluyla da gönderilmeye başlandı. Hicaz Demiryolu’nun yapımından itibaren trenle yollandı. Ayrıca yolculuk süresinin kısalmasıyla 15 Şaban’da gönderilmeye başlanmış, Topkapı Sarayı’nın terk edilmesiyle merasim ve alaylar diğer saraylara taşınmıştır.
Dolmabahçe Sarayı’nda surrenin hazırlandığı ve merasim günü padişahın alayı izlediği hususi bir oda vardır. Bir yenilik olmak üzere bu dönemlerde, surrenin Üsküdar’a nakli esnasında 13 pare top atılması ve Üsküdar’daki merasimde bandonun kullanılması teşrifatta yerini almıştır.
Hac dönüşünde surre alayı, Kartal’dayken, Üsküdar’a gelmek için izin ister, müsaade alınca hareket eder ve Üsküdar’da merasimle karşılanırdı. Buradan gemiyle Eyüpsultan’a nakledilirdi. Ertesi gün saray görevlileri, ulema ve meşayih tarafından mahmil-i şerif tekrar kurulur, alay düzeniyle Edirnekapı’dan şehre girilirdi.
Sokakları dolduran halkın tekbirleri, duaları, gözyaşları arasında saraya ulaşılır, devlet ricali Ortakapı’da mahmil-i şerifi karşılar, padişahın önüne getirirlerdi. Mekke şerifi, cüluslarda, yeni padişahı tebrik için Kâbe örtüsünü de surre alayıyla birlikte payitahta gönderirdi. Bu örtülerden bazıları sarayda saklanır, bazıları parçalar hâlinde devlet ricaline hediye olarak dağıtılırdı.
7 Bassano, Osmanlı İmparatorluğu’nda Gündelik Hayat, s. 65.
8 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul 1971, c. 2, s. 155.
9 Feridun Emecen, “Osman II”, DİA, XXXIII, 453-456.
10 Topçular Kâtibi Abdülkadir (Kadrî) Efendi Târihi, haz. Ziya Yılmazer, Ankara 2003, c. 2, s. 1039-1040, 1105, 1124.