Osmanlı Eğitim Sisteminde Enderun Mektebi
Ahmet EKİZ
Giriş
Anadolu Selçuklu Devleti parçalandıktan sonra yerine kurulan beylikleri incelediğimizde Osmanlı Devleti, diğerlerine oranla daha küçük bir beylikti. Bir uç beyliği olarak kurulan Osmanlı Devleti, başlangıçta Anadolu’daki diğer beyliklerle mücadele etmek yerine, Bizans ve Balkanlardaki krallıklarla mücadele etme yolunu seçmiştir. Gaza ve cihat anlayışını kendisine rehber edinen Osmanlı Devleti, kısa sürede sınırlarını Bizans ve Balkanlar aleyhine genişletmiştir.
Bu durum I. Murad döneminden itibaren artarak devam etmiştir. Sınırların gittikçe genişlemesi üzerine, sınırların korunması için asker ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu dönemde çıkartılan “Pencik Kanunu” ile bu ihtiyacın karşılanması için yeni bir sistem geliştirilmiştir. Balkanlardaki gayrimüslim ailelerden alınan çocukların eğitilmesi ve zeki olan çocukların seçilmesi için eğitim kurumları teşekkül edilmeye başlanmıştır.
XV. Yüzyıldan itibaren genişleyen sınırlara oranla devşirilenlerin sayısında büyük bir artış meydana gelmiştir. Böylelikle bu çocukların daha sistemli bir şekilde eğitilmesi için “Enderun Mektebi” kurulmuştur. Böyle bir kurumun teşkilinde asıl hedef, askeri temele dayanan Osmanlı Devletine yetenekli kumandanlar yetiştirmek ve devamlı büyüyen ülkenin farklı din ve kültürüne mensup kitlelerini idare edecek sağlam yönetici kadroları temin etmekti. Devlet gayrimütecanis bir sosyal yapıya sahip olduğundan böyle bir eğitim kurumu için ırk ve kan bağı yerine kültür ve disiplin temel prensipler olarak benimsenmiş, kadrolar bu anlayış içerisinde yetiştirilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin en önemli padişahlarından biri olan Fatih Sultan Mehmed de bu anlayışı benimsemiş ve uygulamıştır. Fatih Sultan Mehmed, merkezi otoriteyi sağlamlaştırmak için sadrazamı Çandarlı Halil Paşa’yı idam ettirmiş, böylelikle I. Murad döneminden beri kan bağıyla süregelen Çandarlı Hanedanlığı’nın etkisi kırılmıştır. Onun yerine Enderun mektebinde kültür ve disiplin bakımından iyi yetişmiş kişileri sadrazamlığa getirmiştir.
Genellikle aileleriyle hiçbir ilgileri kalmayan, devşirme yoluyla alınmış çocukların Enderun’a alınmadan önce belirli bir alt eğitimden geçmiş olmaları gerekiyordu. Gayrimüslim ailelerden devşirilen çocuklar ilk olarak Müslüman-Türk ailelerinin yanında Türkçeyi öğrenirlerdi. Daha sonra Müslüman olan bu çocuklar Osmanlı kültürü ve ananesine göre yetiştirilirdi. Buna “Türk’e vermek” denilirdi.
Bunlar bir süre Müslüman-Türk ailelerinin yanında kaldıktan sonra Acemi Ocağına teslim edilirdi. Burada ilk defa eğitim ve öğretim hayatına başlayan çocuklar, Osmanlı Devleti’ndeki müspet ilimleri öğrenmeye gayret ederlerdi. Bu kısmı tamamladıktan sonra Osmanlı Devleti’nin hazırlık sarayları olarak bilinen Edirne, Galata, İskender Celebi ve İbrahim Paşa Sarayları’nda bedeni ve ruhi kabiliyetlerini geliştirecek dersler ve talimler görürlerdi. Bunlara “Acemi Oğlanlar” denilirdi. Acemi oğlanlar buradaki belirli talim ve terbiyeden sonra “Çıkma” adıyla anılarak çeşitli askeri birlikler içerisine dağılırlar, üstün yetenekli olanlar ise Enderun mektebine alınırdı.
Enderun Mektebi’nde eğitim; Büyük ve Küçük Odalar, Doğancı Koğuşu, Seferli Koğuşu, Kiler Odası, Hazine odası ve Has Oda olmak üzere yedi kısma ayrılmıştır. Buradaki eğitimi sonuna kadar götüremeyen iç oğlanlar, ara sınıflarda aynı şekilde çıkma adıyla anılarak çeşitli askeri birliklere katılırlardı. Bu eğitimi sonuna kadar götüren ve başarılı olan iç oğlanlar devletin önemli kademelerine getirilir ve sadrazamlığa kadar yükselirlerdi. Çalışma sistemi, programı ve işleyişi göz önünde tutulursa Enderun bir mektepten ziyade çeşitli hünerlerin, sanatların, idari ve siyasi bilgilerin uygulamalı olarak öğretildiği ve kabiliyetlerin tespit edildiği bir kurs yeri olarak söylenebilir. Enderun’u teşkil eden yedi oda ve koğuşta çıkmalar, terfi ve boşalan yerlerin doldurulmasında kesinlikle uyulan belirlenmiş kurallar vardır. Enderun’a alınmış öğrenciler bu kurala göre yetiştirilirlerdi.
Osmanlı Devleti’nde yönetici yetiştiren bir kurum olan Enderun mektebi, kuruluşundan kapanışına kadar çok sayıda önemli devlet adamı yetiştirmiştir. Bu çalışmada; Enderun mektebinin kuruluşundan kapanışına kadar olan süreci, yapısı ve işleyişi hakkında daha önceden yazılmış kaynakları da kullanarak derinlemesine bir araştırma yapılmış olup, bu çalışmayı okuyacak olan kişilerin, eserden en iyi şekilde yararlanmasını temenni ediyorum.
1) Enderun Mektebi’nin Tarihi Gelişimi
1.1. Enderun Mektebi’nin Tanımı
Enderun Mektebi, devletin askeri ve mülki yüksek kademe yöneticilerini yetiştirmek üzere özel eğitim ve öğretim veren bir uygulama yüksek okuludur.1 Talebeleri Acemi oğlanları arasından seçilen bu mektep, Osmanlı eğitim sisteminin elit kadrosunu oluşturuyordu. Enderun mektebinin kurulduğu güne kadar ona benzer başka bir kuruluş yoktu. Selçuklar da ve Avrupa da hanedan mensuplarına özel itinaya dayalı öğrenim gördükleri okullar mevcut ise de Enderun mektebinin eğitim sistemi bundan tamamen farklı idi.2
Osmanlı Devlet yönetimi iki temel eğitim kurumuna dayanıyordu. Bunlardan birincisi, medrese çıkışlı ulemalar; ikincisi ise, Enderun Mektebi’nde tahsil görmüş devşirme kökenli talebelerdir.3 Osmanlı Devleti’nde padişahlar devlet gücünü, sadece kendisine mutlak şekilde bağlı, sadık, minnet duygularıyla dolu, aynı zamanda çok iyi yetişmiş ve yetenekli kişilere teslim edebilirdi. İşte Enderun, bu amacı gerçekleştiren yöneticilerin bir kısmını yetiştiren, bazı gayrimüslim gençlerin Müslüman yapılıp eğitilerek yönetime katılmalarını sağlayan bir okuldu. Bu sistem, bazı Osmanlı Devleti aleyhinde kitaplar kaleme alan yazarların zannettiği gibi tüm Hıristiyanları İslamlaştırma amacı gütmüyordu.
Enderun’a alınan öğrencilerin sağlandığı devşirme usulü, araştırmamın devamında da görüleceği gibi bazı sınırlılıklarla çok dar tutulduğundan, bunun Hıristiyanların İslamlaştırılmasında veya Türkleşmesinde etkisi çok az olmuştur. Asıl amaç Hıristiyanları İslamlaştırmak olsaydı, Osmanlı Devleti alınan bu çocuklarda seçici davranmazdı. Ayrıca bu çocuklar ailelerinden zorla alınarak Müslüman yapılır veya devlet kadrolarında görev almazdı. Osmanlı Devleti’nin şanlı tarihini incelediğimiz zaman bunun olmadığını görüyoruz.
Osmanlılar gaza ve cihad anlayışı ile feth ettiği yerlere İslam dinini götürmüş, fakat hiçbir şekilde zorlamayla dillerini ve dinlerini değiştirmemiştir.
Bütün bunlara rağmen Osmanlı Devleti’ni kötülemeye çalışana batılı yazarlar yazdıklar eserlerinde şu ifadeye yer vermektedir:
-Bir adam ki düşünün babası olduğu ve kendi yetiştirdiği bir çocuk gözlerinin önünde yabancı eller tarafından birdenbire ve zorla kaçırılsın, kendisine yabancı âdetler benimsetilsin, barbar elbiseleri giydirilsin, barbar bir dil öğretilsin, dinsizlik ve benzeri şeylerle kirletilsin.4 Bu durumun böyle olmadığını görmek için araştırmamın devamını okumak kâfidir.
Osmanlı Devleti, dinleri ve dilleri ne olursa olsun yetenekli insana çok önem verip gelişme imkânı tanımıştır. Bu onların sadece onların devlet yönetimi ile ilgili düşünce ve tutumlarını değil, genel olarak insan anlayışlarını, insanın eğitimine verdikleri önemi de gösterir. Yine Osmanlı devleti yükselme dönemlerinde kişisel yetenek ve başarı ile dürüst ve topluma yararlı davranışlarla yükselmeye dayanan bir terfi ve ödüllendirme sistemi uygulamıştır. XVI. yüzyılda Osmanlıları tanımış bir yazar olan Busbecq, Osmanlılıların yetenekli insanlara ve genel olarak insanların eğitilip yeteneklerin geliştirilmesine ne kadar önem verdiklerini şöyle anlatır.
-Türkler İstisnaî vasıflara sahip bir insan buldukları zaman sanki paha biçilmeyecek değerde bir şey bulmuş gibi çok sevinirler, onu yetiştirmede hiçbir fedakârlıktan kaçınmazlar; şayet savaşmaya müsait vücut yapısı da varsa her şeyden üstün tutarlar. Bizim planımız çok farklıdır; zira biz bir köpek, şahin veya at bulduğumuzda da çok seviniriz ve onu neslinin en iyisi yapabilmek için elimizden gelen her şeyi yaparız.
Ama bir adam üstün vasıflara sahipse onu da mükemmelleştirmek için bir fedakârlıkta bulunmayız; ne de onun eğitimini bize düşen bir vazife olarak telâkki ederiz. İyi eğittiğimiz at, köpek veya şahinden bu zahmetimizin karşılığını hizmet olarak görürüz; fakat Türkler iyi eğitim görmüş bir insandan aynı nispette hizmet görürler. Zira bir insanın tabiatı diğer hayvanlara nazaran çok daha takdire şayan ve çok daha mükemmeldir.5 Busbecq’in sözünden de anlayacağımız gibi Osmanlı Devleti, gayrimüslim tebaadan devşirdikleri bu çocukları, en mükemmel şekilde eğiterekdevlet kadrolarında önemli görevlere getiriyordu.
1.2. Enderun Mektebi’nin KuruluşVe Gelişimi
Osmanlı Devleti’nin en önemli eğitim kurumlarından biri olan Enderun Mektebi’nin kuruluşu hakkında çeşitli görüşler öne sürülmektedir. Başlıca bu görüşler iki ana noktada toplanabilir. Birincisine göre Enderun Mektebi II. Murad tarafından6 ikincisine göre de Fatih Sultan Mehmed tarafından7 kurulmuştur. Yapılan ciddi araştırmalar sonucunda Enderun Mektebi’nin II. Murad tarafından kurulduğu ortaya çıkmıştır.
Osmanlı Eğitim Sisteminde Enderun MektebiBu konuyla ilgili Osmanlı Devleti Arşivinde:
Devlet-i Aliyye-i Osmâniyenin ibtidâ-î teşekkülünde Mâbeyn-i Humâyûnnun tanzîmine dahi bed’ olunup Cennet Mekan Gazi Sultan Murâd Hân-ı Sânî Hazretleri zamanında Orta Sarayında Dâ’ire-i Humâyûnun tanzimi sırasında Harem-i Humâyûn istihdâm olunduğu gibi hizmet-i şâhâneleri için dahi mehâlik-i menkûle zâdegân evlâdından bazıları celb ve terbiye olunarak Enderûn-i Hümâyûnun esası vaz’ olunmuş ve onlardan bir çoğu sunûfu ilmiye ve kalemiyye ve mülkiyede kesb-i meleke ve iktidâr ile vüzerâ ve sûdur ve beylerbeyi yani vül’atdan olmuşlardır.8(Belge 1)
Enderun Mektebine talebe sağlanması, acemi oğlanları arasından seçmekle oluyordu. II. Murad zamanında Edirne de kurulan Enderun Mektebi gerçekşahsiyetine Fatih Sultan Mehmed döneminde kavuşmuştur. Fatih Sultan Mehmed zamanında Enderun Mektebi, yalnız devşirme mektebi olma hüviyetinden çıkarak devletin korunması için gerekli mülki ve idari kadronun eğitimine de yönelmiştir.9
Bu konuyla ilgili Osmanlı Devleti Arşivinde:
Ebul Feth Sultan Mehmed Hân Gâzi Hazretleri İstanbul’u feth buyurduklarından bir müddet sonra Edirne’deki Dâ’irey-i Hümâyûnlarını Dersaâdete nakl ile zât-ı şâhâneleri ikâmetine tahsîs olunan Eski Sarayda mahal-i mahsusda ikâme buyurmuşlardır. Muahheren Dâ’ire-i Hümâyûnun tevzî ve tanzîmi için sekizyüz elli sekiz senesinde(1454) bahriyede nezâreti kâmiliyesiyle ruy-u arzın en dilnîşîn ve güzel bir nokta-i mühimmesinde müceddeden binalar inşasıyla Yeni Saray Vucuda getirildikte Enderûn-i Humâyûn ağavatının bir ksımı nakl olunup ve bir kısm-ı küllisi Eski Sarayda bırakılıp Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri dahi Mevsim-i sayfda Yeni Sarayda ikâmet buyurdular idi.10 (Belge 2)
Yukarıdaki belgeden anlaşılacağı üzere Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u feth etmesiyle birlikte burayı kültür ve medeniyet şehri yapmak için yeni düzenlemeler yapmıştır. Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’a binalar inşa ederek yeni bir saray kurmuş ve Edirne’de kurulmuş olan Enderun Mektebi’nin bir kısmını buraya naklettirmiştir. Fatih Sultan Mehmed yerleştiği sarayda bir sene kadar oturduktan sonra 1454 yılında bugünkü İstanbul Üniversitesinin bulunduğu alanda Eski Saray’ı yaptırmaya başlamıştır. Eski Saray veya Saray-ı atik-i âmire denilen bu sarayın yapımı 1458 de tamamlanarakEnderun Mektebi buraya taşınmıştır.11
Fatih Sultan Mehmed 1458 de yerleştiği Eski Saraydan (Saray-ı atik-i âmire) daima gördüğü denize ve İstanbul’un dört köşesine bakan Sarayburnu sırtlarında o zaman zeytinlik olan geniş arazide bir saray kurdurarak Topkapı Sarayı’nı meydana getirmiştir12(1478). Böylelikle hem devletin yeni merkezi burası olmuş, hem de Enderun Mektebi kesin olarak buraya taşınmıştır. Bu iki sarayın birbirine karıştırılmaması için, ilk kurulan saraya Saray-ı atik-i âmire; daha sonra kurulan Topkapı Sarayına ise Saray-ı Cedid-i âmire ismi verilmiştir.
Fatih Sultan Mehmed ile başlayan Enderun Mektebinin gelişmesi II. Beyazıd, Kanuni Sultan Süleyman zamanında da devam etmiştir. Bu hükümdarlar tarafından Enderun Mektebi’ne kazandırılan binalar ve eserler Sultan IV. Murad, Sultan III. Ahmed ve Sultan III. Mustafa tarafından bakım ve tamir görmüştür.13
1.3. Enderun’unTopkapı Sarayıİçerisindeki YeriVe Önemi
Topkapı Saray-ı(Saray-ı Cedid-i âmire) temelde Bîrûn, Enderun ve Harem olarak üç teşkilattan müteşekkildir. Sarayın oturma planı, saray merasimleri ve saray mekânları bu teşkilata göre değerlendirilmiştir. Topkapı Sarayı; Bâb-ı Humâyûn, Bâbü’s selam ve Bâbü’s saade adlı üç kapı, dört avlu, harem ve hasbahçeden oluşuyordu. Üç tarafı denizlerle çevrili olan sarayı 1400 metre uzunluğunda Suru Sultani denilen yüksek duvarları çevreliyordu.14
Topkapı Sarayında Enderun kısmı Bâbüs Saade yani üçüncü kapıdan sonra başlar. Farsça sarayın iç kısmı demek olan Enderun, bir avlunun etrafındaki koğuşlardan oluşur. Avlunun ortasında Arz Odası dediğimiz padişahın; elçileri, vezirleri ve özellikle vezir-i azamı kabul ettiği bir bina vardır. III. Ahmed’in yaptırdığı zarif bir mücevher kutusu gibi duran kütüphanesi de burada bulunur. Ayrıca Bu kısımda bulunan Enderun Hazinesi ve Kutsal Emanetler bölümü çok önem teşkil etmektedir.15
Topkapı Saray’ında bulunan Enderun bölümünün en önemli işlevlerinden birisi ise gayrimüslimlerden alınan çocukların burada eğitim görmesi idi. Bu öğrencilerin eğitim gördüğü Büyük Ve Küçük Oda, Doğancı Koğuşu, Seferli Koğuşu, Kiler Koğuşu, Hazine Odası ve Has Oda bu kısımda bulunuyordu.16
Topkapı Saray’ındaki Enderun kısmı, hem Osmanlıya devlet adamı yetiştirdiği hemde devlet hazinesinin burada muhafaza edildiği için önemli bir yerdir.
Sultan III. Ahmed’in Yaptırdığı Kütüphane
2) EnderunMektebine ÖğrenciSeçimi
2.1. Devşirmeciliğin Kuruluşu ve Gelişimi
Enderun Mektebinde eğitim gören öğrenciler devşirme kökenliydi. Osmanlı Devleti, gaza ve cihad anlayışıyla Balkanlar’a sefer düzenleyerek buralarda fetih hareketleri düzenlemişlerdir. Bu fetih hareketleri sırasında, gayrimüslim ahaliden alınan çocuklar Osmanlı Devleti’nin himayesine alınıp eğitilerek önemli mevkilere getiriliyordu. Osmanlı Devleti’nde “Devşirme Kanunu” çıkış noktasında iki görüş vardır. Birincisine göre devşirme kanunu II. Murad zamanında çıkartılmıştır.17
Yıldırım Beyazıd ve Timur arasındaki Ankara Savaşı’ndan sonra, Osmanlı Devleti’nin fetih hareketleri bir süre durmuş ve bazı yerler Bizans İmparatorluğu ile Sırplılara teslim edilmiştir. Gerek Mehmed Çelebi zamanında gerekse oğlu II. Murad’ın ilk devirlerinde, Rumeli de feth yapılmadığı için esirlerden faydalanılamamıştır. Bu amaç doğrultusunda II. Murad “Devşirme Kanununu” çıkartmıştır. Böylece Osmanlı Devleti’nden önce diğer Türk-İslam Devletlerinde çok az uygulanmış olan yeni bir usul ile gayrimüslim tebaanın yaşları kanunen belirli birkaç çocuktan yalnız bir tanesinin Osmanlı hizmetine alınması söz konusu olmuştur. 18
İkinci görüşe gere ise “Devşirme Kanunu” I. Murad dönemin de çıkarıldığı iddia edilmektedir.19 Bu konuyu Aşıkpaşazade Tevarih-i Âli Osman kitabında şöyle anlatır:
-“Bir gün Kara Rüstem derlerdi bir Danişmend vardı; Karaman Vilayetinden geldi, Çandarlı Kara Halil kim Kazasker idi, ana itti sen niçin beylik malı zâyi edersin dedi.
Kazasker olan Kara Halil ider zâyi olacak ne mal vardır? Sen diyiver dedi. Kara Rüstem itti, işbu esirler kim gâziler gazadan getürür Tanrı buyruğuyla beşte biri padişahındır niçin sen anı almazsın dedi; pes Kazasker dahi bu kaziyeyi Sultan Murad’a arz ettiler. Anda Sultan Murad çünkim tanrı buyruğudur alına dedi; vardılar.
Kara Rüstemi okudular; ittiler, mevlanâ tanrı buyruğunda ne ise anı it dediler. Kara Rüstem vardı, Gelibolu da oturdu; her esirden yirmi beş akçe aldı. Gelibolu ve gayri yerde esirden baç almak ve bu ihdas Çandarlı Kara Halil ve Kara Rüstem den kaldı.
Anda Gazi Evranos’a dahi ısmarladılar. Akından çıkan esirin beşte birin al dediler. Anın kim esiri beş olmıya her esirden 25 akça al dediler. Bu tertip üzerine Evranoz dahi Kadı tayin eyledi ve hatlı oğlanlar cem eyledi; aldıkları oğlanları getirüp Sultan Murad’a arz eyledi; anda bu oğlanları Anadolu da Türklere verirlerdi. Türkler dahi bu oğlanlara çift sürdürürlerdi. Ta ki Türkçeyi öğreninceye kadar orda kalurlar, anda kapuya getirilerdi. Ak börk geydirirler; hem adını Yeniçeri kodular, ol vakitten berü kaldı”.20
Bundan anlaşılacağı gibi Devşirme Sisteminin temelleri I. Murad döneminde atılmış, II. Murad dönemine kadar eski önemini kaybeden sistem bu dönemle birlikte yeniden canlanmıştır.
2.1.2. Devşirmenin Esasları
Kapıkulu Ocağına nefer ihtiyacı yeniçeri ağası tarafından belirlenir ve Divan-ı Humâyûn’a arz edilirdi. Bundan çıkacak karara göre, sekiz ile yirmi yaş arası gençlerden durumu elverişli olanlar devşirilirdi.21
Osmanlı Devleti’nde devşirme kanunu bazı mükellefiyetler yüzünden her yerde uygulanmazdı. Başlangıçta daha ziyade Rumeli’de Üsküp, İştip, Köstendil, Prizren, Görice, Samakov, Prebol, Taşlıca, Ergirikasrı, Yanya, Pirlepe, İşkodra, Ohri, İpek, Dukakin, Navosin, Manastır, Mostar, İzvornik, Böğürdelen, Horpeşte gibi yerlerde tatbik edilmiştir.
XV. Yüzyılın sonlarından itibaren Erzurum, Harput, Diyerbekir, Bursa ve İstanbul civarları dışında Anadolu’da da uygulanmıştır. Devşirme yapılmayacak bölgeler halkın elinde devşirmeden muaf olduklarına dair hükümler bulunurdu. Genellikle derbendcilerden, maden işçilerinden ve miri işçilerden devşirme yapılmazdı. Devşirme için Arnavut, Boşnak, Rum, Bulgar, Sırp ve Hırvat çocukları tercih edilir; Türk, Kürt, Acem, Rus, Yahudi, Gürcü ve Çingene çocukları devşirilmezdi. Ermenilerden ise sadece saray için çok az devşirilirdi.22
Devşirme işi üç, beş ve yedi senede yapılır bu işin birinci dereceden sorumlusu Yeniçeri Ağası idi. Ondan sonra acemi ağası gelir. Devşirme başlangıçta beylerbeyi, sancak beyi ve mahalli kadılar gibi ilgili bölgenin mülki amirleri tarafından yapılmıştır. Fakat zamanla bazıları görevlerini kötüye kullanmaları üzerine Fatih Sultan Mehmed döneminde devşirme işi bir esasa bağlanmıştır.23
Yeniçeri ağası tarafından Devşirme memuruna mühürlü bir ferman vermek usuldendi.24 Devşirme memuru tayin olunduğu mıntıkada her bir kazayı bizzat gezip görürdü. Devşirme memuru gittiği yerlerde tellallar vasıtasıyla devşirme için geldiğini ilan ettirirdi. Sekiz ile yirmi yaş arasındaki çocukların kaza merkezinde toplanması sağlanırdı.
Gayrimüslim çocuklar vaftiz defterleri yanlarında olduğu halde babaları ve papalarıyla birlikte toplantı yerine giderlerdi. Vaftiz defterini inceleyen devşirme memuru çocukları bizzat görerek kanuna ve talimata uyanları ayırırlardı. Genellikle her kazada kırk haneden bir oğlan alınması adet idiyse bu sayı daha ziyade ihtiyaca göre belirlenirdi. Devşirilen çocukların köyü, kazası, babasının ve annesinin ismi, bağlı olduğu sipahinin veya vakıf ve çiftlik sahibinin adı, doğum tarihi, göz rengine varıncaya kadar bütün eşkâli ve kendisini devlet merkezine götürecek memurun adı iki ayrı deftere yazılırdı.
“Eşkâl Defterleri” denilen bu defterlerden birisini devşirme memuru, diğerini ise devşirilen çocukları merkeze sevk eden ve kendisine “Sürücü” denilen memura verilirdi. Sürücü beraberinde götürdüğü bu devşirme oğlanları bu defterle birlikte teslim ederdi.25 Bu bilgiden de anlaşılacağı üzere Osmanlı Devleti’nin uygulamış olduğu bu sistemi kendi istediğine göre değil, belirli kurullar çerçevesinde yapmıştır.
Devşirilen çocukların özelliklerinden bahsedecek olursak:
1) 8-20 yaşlar arasındaki çocukların, yüz güzelliği ile vücut yapısı uygunluğuna ve tambir sıhhate sahip olması gerekmekteydi
2) Hıristiyan çocukların asilleri, papaz oğulları, iki çocuktan sadece biri, birden çok çocuğu bulunan ailelerin en sağlıklı çocuğu seçilirdi.26
3) Tek oğlu olan ailenin çocuğu devşirilmezdi.
4) Annesiz ve babasız çocuklar, aç gözlü oldukları bilinenler ve yüzü gözü açılmış olabileceği düşüncesiyle köy kethüdasının oğlu devşirilmezdi.27
5) Evlenmiş ve sanat sahibi olmuş çocuklar devşirilmezdi.
6) Sığırtmaç ve çoban çocukları da devşirilmezdi.
7) Kel, körpe ve köse olan çocuklarda devşirilmezdi.
8) Aşırı Uzun Boylu veya kısa boylu olanlarda devşirilmeyenlerin arasındaydı.28
9) Uzun boylu çocuklarda endamı düzgün olanlar sadece saray içine alınabilirdi.
10) Doğuştan sünnetli olanlar devşirilmezdi.29
Devşirilen çocuklar sürü denilen 100-200 kişilik kafileler halinde sürücülerin idaresinde devlet merkezine gönderirlerdi. İstanbul’a gönderilen devşirme oğlanlar, ağa kapısında Yeniçeri ağası tarafından kontrol edilir ve eşkâl defterlerine yazılırdı. Ardından sünnet edilen çocuklara Müslüman-Türk adları verilir ve üzerlerinden cizye vergisi düşülürdü. Devşirme sürüsünün bu işlemleri tamamlandıktan sonra, Anadolu ve Rumeli ağaları tarafından küçük bir ücret karşılığında geçici bir süre için Anadolu ve Rumilideki Türk köylülerinin yanına verilirdi.30 Rumeli’de devşirilenler Anadolu’ya; Anadolu’da devşirilenler ise Rumeli’ye gönderilirlerdi.
Böylece yaşı büyük olanların kaçmasının önüne geçilirdi. Kaçanlar ise tekrar köylüye teslim edilirdi. Anadolu’daki devşirmelerden Anadolu ağası; Rumeli’deki devşirmelerden ise Rumeli ağası sorumluydu. Kethüdalar zaman zaman köylünün yanında bulunan çocukları teftiş ederdi. 31 Ayrıca devşirilen oğlanları tacire satmakta yasaktı, çünkü bu takdirde savaşa gidecekyerde bir zanaat öğrenerek para kazanmayı tercih edebilirlerdi. İehir hayatının cazibesine kapılarak gözleri açılıp ağır işlerde çalışmaya yanaşmazlık etmesinler diye oğlanları tüccar taifesine vermek yasaktı.32.
“Türk’e Vermek” denilen bu uygulama ile devşirme oğlanları bir taraftan ziraatla uğraşarak üretime katkıda bulunur, bir yandan da Türkçeyi Türk-İslam adet, gelenek ve göreneklerini öğrenirlerdi. Böylelikle bu devşirme oğlanlar hem Osmanlı kültür ve ananesine göre yetiştirilir, hem de Osmanlı köylüsünün üretiminde yardımcı olurlardı. 7-8 yıl Türk ailelerinin yanında kalan bu çocuklar, zamanı gelince Yeniçeri ağasının arzı ve Divan-ı Humâyûndan alınan kararla İstanbul’a getirirlerdi.33
Burada eşkâl defterlerine bakılarak kontrolden geçirilen bu devşirme oğlanlar, Acemi Ocağına kaydedilirler, kayıttan sonra “Acemi Oğlanı” ismini alırlardı.34 Daha sonra bu devşirme oğlanlar, Osmanlı Devleti’nin Topkapı Sarayı’ndaki Enderun Mektebi’ne hazırlık teşekkül eden Edirne, Galata, İbrahim Paşa ve İskender Çelebi hazırlık saraylarına gönderilerek burada eğitim hayatına devam ederlerdi. Bu hazırlık saraylarını başarılı bir şekilde bitiren devşirmeler Osmanlı Devleti’nin Saray Üniversitesi olan “Enderun Mektebi’ne” alınırlardı.35
2.2. HazırlıkSaraylarının Özellikleri
Bu sarayların her biri, birer mektep niteliğindedir. Hepsinin de amacı Enderun Mektebine talebe yetiştirmektir. Saray düzeni içinde ve devletin dış hizmetlerinde ilerleyip yükselebilmek, büyük ölçüde kabiliyete dayanıyordu.
Bu sebeple öğretimin Başından sonuna kadar ilgiye kabiliyete ve bireysel farklılıklara önceliktanınmıştır.
Hazırlık okullarındaki öğrenciler hünerleri, dil edebiyat, çeşitli el sanatları hattatlık ve saire gibi alanlarda yetişme imkânı bulmuşlardır.36 Daha ileri düzeyde eğitim göremeyecekleri anlaşılanlar, bu aşamanın sonunda yeniçeri sipahi ocakları ile ordunun çeşitli hizmetlerine aktarılmışlar veya sarayın ihtiyacını karşılamak için kurulmuş çeşitli atölye ve imalathanelerde çalışma imkânı bulmuşlardır.37 Üst öğretim aşamasında da öğrenci, kabiliyetlerine uygun çeşitli öğrenim kademelerinden birinde yetişmiştir.
Türkçeyi okuyup yazma, Arapça, Kur’ân ve din dersleri bütün öğrencilerin ortak olarak izlemek zorunda oldukları derslerdir.38 Bunun dışında ortak öğrenim alanları beden eğitimi, savaş hünerleri gibi konulardır. Arapça dil ve grameri, fıkıh, tefsir, Türk Edebiyatı vs. gibi konular üst öğrenim aşamasında özel kabiliyetlere dayanan konulardır.
Hazırlık mekteplerinden, Enderun Mektebi’ne veya Sipahi bölüklerine geçebilmek için bir takım kurallara mutlaka uyulmuştur. Bunların başında “Bedergâh” yani “Çıkma Kanunu” gelmektedir.39 II. Murad’ın çıkardığı ve 1432 tarihinden itibaren geçerli olan bu kanun, Kanuni Sultan Süleyman devrinde kesin şeklini almıştır. Çalışmaları ve kabiliyetleri iyi olanlar yedi sekiz yılda öğrenimini tamamlamışlardır. Kabiliyetleri iyi olmayanlar ise on dört yıla kadar öğrenimlerine devam etmişleridir.40
Bu kişilerden, terbiye ve ahlâkı iyi olanlar Topkapı Sarayı’na alınarak daha yüksek eğitim veren Enderun sınıflarına kabul edilmiştir. Orada eğitim ve öğretimde büyük başarı gösterenler sarayın çeşitli memuriyetlerine geçmişlerdir. İçlerinde Beylerbeyi, Serhat Kumandanı, Vali ve Elçi olanlar olduğu gibi vezir olanlar hatta Seraskerliğe ve Sadrazamlığa kadar yükselenler vardır.41
Diğer bir çıkma şekli ise Hazırlık Sarayı Mektebi’nin derslerine gerektiği kadar çalışmamış ve kabiliyeti az gelişmiş olanlar Topkapı Saray’ındaki Enderun Mektebi’ne alınmamıştır. Sipahi bölüklerine sevk edilen bu gençler asker ocaklarının okumuş, yazmış zümresini meydana getirmişlerdir. Çıkmalar belirli zamanlarda olmuştur.
Saraya alınacak ve orduya katılacak öğrenciler için hem Saraydaki Enderun sınıflarında hem de Ordunun Sipahi Bölüklerinde açık yerler bulunması gerekmekteydi. Bu sebeple çıkmalar her sene olmamıştır. Boşluklar olmayınca öğrencilerin Hazırlık Saraylarından çıkması mümkün değildi. Sarayda aşağıdan yukarıya doğru adaletli bir terfi sistemi uygulanmıştır. Yer değiştirmeler bir sıra ve silsile gözetilerek yapılmıştır. Kadroları sabit olan Enderun Koğuşlarında boşalan yerlere de Hazırlık Sarayı Mekteplerin de iyi yetişmiş olanlar getirilmiştir.42
3) EnderunMektebi Teşkilatı
Enderun Mektebine alınan gençlere iç oğlanlar denilirdi. Bunlar üç şekilde yetiştirilirdi: a) Saray hizmetlerini fiilen yaparak saray işlerini öğretmek, b) İslami ve bazı müspet bilimler alanında kurumsal bir öğrenim görmek, c) Beden ve sanat eğitimi gibi alanlarda yeteneğine göre bir eğitim almaktı.43
Enderun Mektebinde eğitim yedi odaya ayrılmıştır. Bunlar önemine göre44
1) BüyükOda
2) KüçükOda
3) Doğancı Koğuşu
4) Seferli Koğuşu
5) Kilerli Koğuşu
6) Hazine Odası
7) Has Oda
Enderun Mektebi’nin bu odalarında İç Oğlanlara verilen eğitimi açıklayacak olursak:
3.1. Enderun Mektebi Odaları 3.1.1.BüyükVe Küçük Oda
Enderun’un ilk iki kademesini oluşturan küçük oda Bâbüssaâde’den içeri girince solda, Büyük oda ise sağda yer almaktaydı. Bu odalara acemi oğlanları mektebinden üstün başarı ile mezun olmuş gençler alınırdı.45
Bunlar, İslam dini ve kültürü;
Türkçe, Arapça ve Farsça dersler görüp; güreş, atlama, ok çekme gibi spor talimatları yapardı. Bu odalarda okuyanlar “dolama” denilen bir çeşit cübbe giydikleri için bunlara “dolamalı” denilirdi. Büyük ve Küçük Odada bulunan iç oğlanlar, sarayın en alt hizmetlerini yerine getiriyorlardı. İayet kabiliyet gösterebilirse diğer dört odada en yüksek yerlere kadar çıkabiliyorlardı.46 Bu odadaki iç oğlanların padişaha ait hizmetleri yoktu. Sadece padişah vefat ettiğinde Kur’ân okuma hizmetini görürlerdi. Bu hizmetine karşılık defterdar hazinesinden biner akçe, Enderun Hazinesinden de sekizer altın alırlardı.47
Büyük odanın terfi ve nakil muamelelerine saray ağası bakar ve icabında arzuhallerini kapı ağasına vererek o surette padişaha arz edilirdi. Padişah istidanın üzerine, “yoluyla verdim” diye kendi el yazısıyla yazıp istidayı gönderirdi. Küçük odanın istidaları ise, kendi odaların kethüdaları ve yine kapı ağası vasıtasıyla arz edilirdi. Bu suretle büyük ve küçük odadan terfi edenler dolamadan çıkartılarak kaftanlı olurlardı.48 Bu odalarda eğitim gören talebe sayısından bahsedecek olursak, Büyük odanın 100; Küçük odanın ise 60 mevcudu varken, XVII. yüzyılda bu rakam toplam258 e ulaşmıştır. Bu odaların 1675 de kaldırıldığı belirtilmektedir.49
3.1.2. Doğancı Koğuşu
Enderun’un üçüncü derecesi Doğancı Koğuşu idi.50 Hâne-î bozyan da denilen Doğancı koğuşu, kırk kişilik bir cemaat olup bunlar da kaftanlı denilen Enderunluların beşinci kısmıdır. Padişah avda bulunduğu sırada, dış avcılar tarafından ve dış pazarlardan av hayvanı getiren kimselere bahşiş çıkarmak ve getirdikleri avı padişaha sunma Doğancıların göreviydi.51 Doğancılar koğuşu IV. Mehmed tarafından kaldırılmıştır.52
3.1.3. SeferliKoğuşu
Seferli Koğuşu derece itibariyle Enderun’un Büyük ve Küçük Odalarıyla Doğancı Koğuşundan yüksektir.53 Seferli koğuşuna Hâne-i Seferli de denir. Seferli koğuşu ilk defa IV. Murad zamanında 1635 tarihinde kurulmuştur. IV. Murad’ın Revan Seferine başladığı sırada, Büyük ve Küçük Oda oğlanlarından seçme yapılarak kurulmuştur. Bunun içinde koğuşa savaşçı manasında Seferli denilmiştir.54 Önceleri Enderun halkının çamaşırlarının yıkanıp düzenlenmesi işini görürken daha sonra çalışmalar sanata kaydırılmıştır.
Hanendeler, Kemankeşler, Pehlivanlar, Berberler, Hamamcılar, Tellaklar yetiştirilmiştir. Soytarı olarak bilinen Dilsiz ve Cüceler bu koğuşta bulunmaktadır. Seferli Koğuşunda âlim, şair, musikide başarılı çok sayıda kimse yetişmiştir.55
Hükümdarın çamaşırlarının yıkanması ve katlanması bu koğuştakilerin görevidir. Camide hünkârın üzerinde namaz kılacağı seccadeyi Seferli Odasının ağası serer, sarayın elbiselerinden ve seccadelerinden de bu oda halkı ve ağaları sorumlu idi.56
Seferli Koğuşunun boşlukları, Büyük ve Küçük Odalardaki elemanların nakliyle kapatılırdı. Bir boşluk olduğunda önce Büyük Oda’nın baş halifesi sefer koğuşuna geçerdi. Bu oda 1831 de kaldırılarak buradaki ağalar Hazine ve Kiler Koğuşlarına verilmişlerdir.57
3.1.4. KilerciKoğuşu
Kiler Koğuşu, Fatih Sultan Mehmed zamanında kurulmuştur.58 Kilerci koğuşundaki gılmanlar, okuyup yazmak ve diğer ilim ve fenleri öğrenmekten başka Padişaha ait çeşitli yemekleri pişirmek, sofra kurmak, salata yapmak, kahve pişirmek ve çeşitli şurup ve reçelleri yapmakla da görevliydiler.59 Büyük ve Küçük Oda, Doğancı Koğuşu ve Seferli Koğuşundan sonra en yüksek beşinci mertebeye sahiptir.
Kilerci Koğuşu sarayın mutfağı yemek odası idi. Yönetim kilerci başına aitti. Kilerci başıya Ser-i Kilâr-ı Hassa denilirdi.60 Kilerci başı ak ağalardan veya iç oğlanlardan olurdu. Padişah has odada yemek yediği zaman padişahın önüne yemeği koyup kapağı açan kilerci başıdır. Sabah ve akşam padişaha verilecek yemeğin pişmesi ve bunun padişahın huzuruna nakli ve yemek sonrasının hazırlanması kilerci başına aitti.
Kiler koğuşu iç oğlanları, çıkmalarda ve sırası geldiği zamanlarda kapıkulu süvari bölüklerine verilirdi.61
3.1.5. Hazine Odası
Hazine Koğuşu Kiler koğuşundan bir derece yüksek ve Has Odadan bir derece aşağı olup Fatih Sultan Mehmed döneminde kurulmuştur.62 Fatih Sultan Mehmed zamanında Enderun Odaları arasında yer alan Hazine odası Yavuz Sultan Selim zamanında daha gelişmiş ve teşkilatlanmıştır.
Bu odanın kuruluşu ile ilgili Osmanlı Devleti Arşivinde şöyle geçmektedir:
-İstanbul’un fethinden mukaddem mevcud olduğu rivâyet olunan veya bâladan zikr olunduğu üzere (875) senesinde inşası hitam bulan kasrı âlidir. Ki muahharen Hazîne-i Humâyûn ittihaz olunmuştur. Hazîne-i Humâyûnda mevcud eşya muntazam defterlerde mukayyed olunduğu gibi 1084 tarihinden 1901 senesinde kadar Hazîne-i Humâyûnun irad ve mesarıfı rü’yet olunduğu sırada bil cümle nukud-u cevâhir ve ahcâr-ı zi kıyamet vesaire evsaf ve ecnâsıyla mufassalan deftere kayıdı tahrîr olunup muahharen mezkûr defter tekrar ıslah olunarak kayıtları dahi tashîh olunmuştur.63(Belge 3)
Buradaki İç oğlanların sayısı altmıştan eksik olmazdı; daha sonraki tarihlerde mevcutları yüz ona hatta 1772 tarihinde yüz elli yediye kadar çıkmıştı. Buranın en büyükamirleri Serhâzin-i Enderun denilen Hazinedar başı ve hazine kethüdası idi.64
Gılmânı-ı hazine denilen hazine odalısı yılda iki kere bahşiş alırdı. Biri Mısır Hazinesi geldiğin de diğeri ise kışın padişaha el yağı takdim ettikleri zaman. Her ikisinde de bunlara biner akça bahşiş verilirdi.65
Hazine Odasındakiler, Enderun Hazinesini korumaya memur idiler. Hazinedar başı seferde ve hazerde padişahtan ayrılmazdı. Hükümdar Cuma namazına çıktığı zaman gideceiği camiye daha evvelden gidip mahfel-i hümâyûn denilen hükümdarın namaz kılacağı mahale seccadesini serer ihtiyaten secde edilecek mahalde birkaç defa yüzünü sürerek padişahın yüzüne zarar verecek şeylerin olmamasına dikkat ederdi.66
Buradan çıkma olduğunda gençler kapıkulu süvarileri bölüklerine, müteferrikalığa ve çeşnigirliğe girerdi.67
3.1.6.
Has Oda
Has Oda, Enderun Mektebi Odalarının en yüksek kademesini teşkil etmekle kalmaz, aynı zamanda da eğitim ve öğretimin en yüksek kısmını teşkil ederdi. Bu odadaki eğitimin ana hedefi talebeleri idarecilik yönünden yetiştirmekle sınırlanmıştır.68
Has Oda, Fatih Sultan Mehmed tarafından kurulmuştur. Has Odanın dört meşhur zabiti: Has Odabaşı, Silahtar, Cuhadar ve Rikabdar idi.69 Bunların asıl vazifeleri, hırka-i şerif dairesinin süpürülmesi, oradaki Mushafların ve kitapların tozlarının alınması, muayyen ve mübarek gecelerde ödağacı yakmak, gül suyu serpmek, parmaklık, şamdan ve diğer eşyayı parlatmak ve temizlemek gibi görevleri olup bunları nöbetle yaparlardı.70
Bu odanın mevcudu otuz iki kişi olup daha sonra kırk kişiye çıkartılmıştır.71 Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazam’ı olan Makbul İbrahim Paşa, (daha sonra Maktul İbrahim Paşa olacaktır) Has Odada eğitim gören bir devşirmeyken, sadrazamlığa kadar yükselmiştir.
Has Odalılar eski ve acemiliklerine göre dışarı hizmete çıkartılırlardı. Eğer Has Odalı eskilerden ise yolu müteferrikalık, acemilerden ise çeşnigirlikti. Mamâfih has odaların sancakbeyliği ile çıktıkları da görülmektedir.72
Has Odaların nizamnameleri olup bunlar harfi harfine tatbik edilirdi. Yatılacak kalkılacak saatler, teneffüs ve istirahat zamanları muayyendi. Odalarda ders okutmak için hocalar vardı. Her bir odanın bir imamı bir de müezzini bulunurdu. Her perşembe günü akşamı yatsı namazından sonra odalarda padişahın sıhhat ve selameti; düşmanların, din ve devlet hainlerinin kahrolması için dua edilirdi.
3.2. EnderunMektebindeEğitim Ve Öğretim
3.2.1. Disiplin Ve Terbiye
Bütün Saray Mekteplerinin talebesi, Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli yerlerinden, dinleri ve adetleri tamamıyla başka olan çeşitli ailelerden Devşirme Kanunu ile toplanmışlardır. Çeşitli eğilimleri olan çocukların üzerinde büyük bir otorite kurarak bunların Türk ve Müslüman adetlerine göre yetiştirilmesi gerekmekteydi. Toplamı daima bini aşan bu gençlerin tek terbiye ve aynı sistem altında bir birlik haline getirilmesi lazımdı. Bunun içinde mutlaka bir otoriteye ihtiyaç vardı. Bu sebeple bu mektebin kuruluşundan tarihe karıştıkları güne kadar idare hep Ak ağalara verilmiştir. Son derece sert olan Ak ağalar her yaştaki gençlerin disiplinini sağlama konusunda çok kabiliyetli idiler.73
Enderun’a yeni alınmış acemilere lala tayin olunan ağalar, ellerine teslim edilen çocuğun tahsil ve terbiyesi ile yakından ve çok ciddi olarak meşgul olmaya hem mecbur idiler, hem de bir genç yetiştirmek hasiyet ve şeref meselesi bilinirdi.74 Lalaların tayini ve göreviyle ilgili Osmanlı Devleti Arşivinde:
-İş bu lalalara ziyadesiyle hürmet ve ta’zim olunarak herhalde resmî mütâvaatkârı icrâsıyla hizmet olunmak ve o zâtın dahi Acemi ağaya mürebbi olmak usûlü Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri zamanında vaz’ olunup Sultan Bâyazid-i Han-Sani Hazretleri arasında dahi nizam şekline konularak te’kid buyurulmuştur. (Lalalar) Acemi ağaya evvel-emirden Kur’ân-ı Azimüşşan ta’lim ve tilavetle İlm-i Hâl, Tecvîd, Birgivî, Halebî, Kudûrû gibi Akaid-i Diniyye Risâlelerini okutturmak Arabî ve Farisî derslerine devam ettirmekle beraber hamamda yıkanmak ve elbise değiştirmek vesair hizmetlerin usûl ve âdabını öğretmek ile mükelleftir. 75( Belge 4)
Lalalar acemisine evvela İslam âdabını, Kur’ân okumasını dini akideleri ve yazıyı öğretirlerdi. Kendi İktidarı dahilinde ise Arapça ve Farsçayı Öğretirdi. Yahut Sarayın Arabî ve Farsî muallimlerinin derslerine gönderirdi. Çocuğun istidadını yoklar musikiye hevesi varsa meşkhaneye yazdırırdı. Bazen lala kendisi musikişinas olurdu. O zaman acemisini musikiye bilhassa teşvik ederdi. Çocuğun hevesi binicilikte, kemankeşlikte, silahşorlukte ise bu alanlara gitmesi için teşvik ederdi.76
Enderun Mektebinde en büyük ve asla affedilemez kusur atâlet, tembellik ve bir ilme veya bir sanata heves etmemekti.77 Enderun-i Hümâyûnda disiplini sağlayabilmek için bir takım terbiye ve saygı kurallarına uymak gerekiyordu. Huzur-u Hümâyûnda lâubali ve serbest durmak yasaktı. Halk Yanında gerilmek, esnemek sesli olarak aksırıp sümkürmek, sarımsak soğan pastırma gibi şeyler yiyerek yanındakileri rahatsız etmemek gerekirdi. Sofra da büyüklerden önce yemeğe el uzatmak, terbiye kurallarının dışında yemek yemek, başkalarının yemeğine bakmak, esnemek elini sofraya silmek, ekmek ve kırıntılarını dökmek ve dağıtmak yasaktı. Yemekten sonra ellerini ve ağızlarını iyice temizlemesi lazımdı.78
Perşembe ve Cuma günleri el ve ayak tırnakları tenha bir yerde keserek temizlerlerdi. Abdest ve namaz havlularını iki günde bir, el yemenini ve mendillerini her gün değiştirirlerdi.79
Enderun talebeleri yemek zamanı onar kişilik gruplar halinde ayrı ayrı sofralara otururlardı. Her sofrada bir Ak ağa bulunurdu. Herkesin önüne tabak konmazdı Sofranın ortasına konan sahandan yemek yenilirdi. Ak ağa yemeğe başlamadan evvel talebeler sahana el uzatmazlardı.80 Ağız şapırdatmak, kaşık höpürdetmek, ekmek fırdalamak, yere fırda dökmek ayıptı. Pirelenmek, kaşınmak, çamaşırlarını geç değiştirmek, esvabını temiz tutmamak, üstünde söküğü ve yırtığı bulunmak, hamamda yıkanırken etrafındakilere su sıçratmak, arkadaşlarının taklidini yapmak, kadınlara mahsus renklere de kumaşlardan esvab kestirip giymek, her türlü şımarıklık ve küstahlık gibi hareketler ayıptı.81
Enderun-i Hümâyûnda en büyük kusurlar asla affedilmezdi. Küçükler arasından güzel bir çocuğa kötü duygular beslemek saraydan tard sebeplerindendi. Ağır bir suç işleyereksaraydan tartına karar verilen bir Enderunlu’nun evvela zülüfleri kopartılır ve serpuşu alınır, sonra elbisesinin yakası yırtılarak bir meydan dayağına yatırılırdı. Hükmedilen şu kadar sopayı yedikten sonra saraydan atılırdı. Daha sonra saray kapısından yakası yırtık ve yalın ayak çıkarılırdı. Tard kararı genellikle bir de sürgün hükmüne bağlanır, saraydan kovulan Enderunlu, İstanbul’da tutunamazdı.82
3.2.2. KabiliyetleriYöneltme Ve Destekleme
Saray düzeni içinde ve devletin dış hizmetlerinde ilerleyip yükselebilmek büyük ölçüde kabiliyete dayanıyordu. Bu sebeple öğretimin başından sonuna kadar ilgiye, kabiliyetlere ve bireysel farklılıklara öncelik tanınıyordu. Hazırlık okullarındaki öğrencilerle ilgili ve kabiliyetlerine göre askerlik ve savaş hüneri, dil ve edebiyat çeşitli el sanatları, hattatlık vs. gibi alanlardan birinde gelişip yetişme imkânı bulurlardı. Daha ileri düzeyde eğitim görmeyecekleri anlaşılanlar, bu aşamanın sonunda Yeniçeri Ocağı ile ordunun çeşitli hizmetlerine aktarılırlardı veya sarayın ihtiyacını karşılamak için kurulmuş çeşitli atölye ve imalathanelerde çalışma imkânı bulurlardı.83
Üst öğrenim aşamasında da tutum aynıydı. Öğrenci kabiliyetlerine uygun çeşitli öğrenim kanallarından birinde yetişirdi. Türkçe, okuma, yazma, Arapça, Kur’ân ve din dersleri bütün öğrencilerin ortak olarak izlemek zorunda olduğu derslerdir. Bunun dışında ortak öğrenim alanları beden eğitimi, savaş hünerleri gibi konulardır. Arapça dil ve Grameri, Farsça ve Fars Edebiyatı, Fıkıh, Tefsir, Türk Edebiyatı vs. gibi konular üst öğrenim aşamasında özel kabiliyetlere dayanan konulardı.
Ayrıca öğrencinin Seferli, Kiler ve Hazine odalarına bağlı mesleki öğrenimin hangi dalında derinleşip gelişeceği de geniş ölçüde ferdi kabiliyetlere bağlı özelliklerdir. Bu kabiliyetler doğu lisanlarıyla, İslam ve Osmanlı kanunlarını öğreterek geliştirirdi. Bedenî, ruhî ve dini yetiştirme günlük hayatın gereklerine uygun olurdu. Kabiliyetler her yerde tespit edilip terfi imkânı sağlanırdı. Bu aynı zamanda daha yüksek öğrenim için bir seçilme şansı idi. Böylelikle haksızlığa uğramadan istedikleri alanlarda kendilerini geliştirebilirlerdi.84
Enderun Mektebi müfredatı sadece terfi edecek şekilde değil, ordu ve bürokrasi hizmetine ayrılacakları da tespit edecek şekilde planlanmıştır. Sistem yüksek kabiliyetli ve lider tipli devlet adamlarını keşfetmiştir.85
Enderun Mektebindeki eğitime örnek olmak üzere, Topkapı Sarayı Arşivi müzesinde bulunan Enderun Mektebine ait ders cetveli, Öğrencilerin sayı ve isimleri:
Ayrıca 1909 senesine ait ders cetvelinde okunan dersler şu şekilde gösterilmiştir. İptidaî birinci sene : Eczayı şerife, Talimi namaz, Hesabı zihnî, Hattı sülus İptidaî ikinci sene : Kur’ânı Kerim, İlmihal, Kıraatı Türkiye, Hesab, İmla, Hattı sülus
İptidaî üçüncü sene : Kur’ânı Kerim, İlmihal, Kıraatı Türkiye, Hesab, İmla, Hattı sülus Rüşdî birinci sene : Ulûmu diniye, Arabî, Farisî, Lisan-ı Osmanî, Hesab, İmla, Hattı sülus, Hattı rika, resim
Rüşdi ikinci sene : Ulûmu diniye, Arabî, Farisî, Lisan-ı Osmanî, Hesab, İmla, Hattı sülus, Hattı rika, resim
Rüşdi üçüncü sene : Ulûmu diniye, Arabî, Farisî, Lisan-ı Osmanî, Hesab, İmla, Hattı sülus, Hattı rika, resim
Rüşdü dördüncü sene : Ulûmu diniye, Arabî, Farisî, Lisan-ı Osmanî, Hesab, İmla, Hattı sülus, Hattı rika, resim86
Sınıfı mahsus dersleri programı: Ulûm-u dinniye İlm-i kelâm Tasvir-i ahlâk Edebiyat-ı Osmaniye Edebiyat-ı Farsiye
Mantık
Tarih-i Umumi
Coğrafyayı Umumi
Riyaziye: Cebir müsellasat
Ulûm-u tabiye87
Osmanlı Devleti’nde araştırma yapan A. Toderini Osmanlı’daki eğitim sistemi hakkında şunları söylemiştir.
“ İstanbul’daki Türkler harp ilminde çok malumat sahibidirler; hakikaten de bu cihetten o kadar iyi eğitim görmüşlerdir ki, Avrupalı matematikçileri bile hayrete düşmüşlerdir. İstanbul’daki kütüphaneleri hem Türkçe hem de Arapça Riyaziye kitapları ile doludur. Astroloji ve İlahiyat ile birlikte kullanacakları cebire ait risaleler önemli kütüphanelerde bulunmaktadır. Bazı genç Türkler, Özellikle Valide Camiindekiler, bu konuda Avrupa’daki neşriyatı da takip etmekteydiler.
Türkler geometriyi, çok bağlı oldukları Astronomi, Bahriye, Harita ve takvim ilimleri yüzünden inceliyorlardı”.88 A. Toderini’nin sözlerinden de anlaşılacağı üzere Osmanlı Devleti devrinin en önemli bilim merkezlerinden biri olmuştur. A. Toderini’nin bu sözü, hem Osmanlı Devleti’ndeki eğitimi acımasız şekilde eleştiren, hem de Türkiye’yi eğitim konusunda geri bıraktığını savunan kişilere güzel bir cevap olacaktır.
3.2.3. Enderun Mektebindeki Gündelik Hayat
Enderûn-u Hümâyûn da gün şöyle başlardı:
Sabah namazı vaktinden iki saat evvel koğuşların gece nöbetçisi olan ağalar, hamamları yaktırır ve hamamcıları kaldırırdı. Sonra da koğuşun zabitini uyandırırdı. Koğuş zabiti, bütün Müslümanların ve bil hassa sarayda hizmet edip ahrete göçmüş olanların ruhuna birer Fatiha okuyup hediye ederek ve bil hassa sarayda hizmet edip de ahirete göçmüş olanların ruhlarına bir Fatiha okuyup hediye ederek, gayet iri bir çivide asılı duran kapı tokmağı şeklinde bir demir alır ve o çiviye 3 defa sertçe vururdu. Bu, koğuşta kalk işareti idi. Sonra koğuşun bir ucundan öbür ucuna yatakları birer birer dolaşır, bütün ağaları isimleriyle “Mahmut bey!... Mehmet efendi!...
Mustafa ağa!... Mesut çelebi!.... Muhsin halife!...” diye seslenirdi. Gusül abdesti almak iktiza edenler hemen fırlayıp hamama koşarlardı.89
Koğuş zabiti yarım saat sonra koğuşu bir kere daha dolaşır bu sefer, ayaklarını yere vura vura yürür ve hala kalkmamış olanlara daha yüksek sesle seslenirdi.
Yarım saat sonra koğuşu üçüncü defa dolaşırdı. Artık yataklarda sadece uykusu ağır olanlar kalmış olurdu. Bu sefer yatanların yorganlarını açar ve ellerindeki tespih ile sırtlarına birkaç kere vururdu. Bu tespih, bu iş için yapılmış taneleri fındık büyüklüğünde tahtadan doksan dokuzlu bir tespih idi. Sırtına bu tahta tespihi yiyen artık uyanırdı. Böylece, sabah namazı vaktinde Enderun-i Humâyûn’da uyur tek adam kalmazdı. Hamama gidip gelenler ve abdest alanlar yataklarını toplayıp üstüne otururlar, içlerinden güzel sesli bir hafız yükseksesle Kur’ân okurdu.90
Orta kapıda (Bâbüsselâm’da) kapıcı olanlardan birine “Ezan Muhbiri” denilirdi. Ayasofya Camii’nde sabah ezanı okunmaya başlayınca, orta kapının gayet büyük olan demir halkası vurulmaya başlardı. Bu sesi bekleyen Enderunun nöbetçi müezzini de Enderun koğuşlarının ortasında bulunan III. Ahmet Kütüphanesi’nin merdivenlerine çıkar, (bu bina yapılmadan evvel Arz Odası’nın önünden) ezan okumaya başlardı. Bütün Zülüflü Ağalar koğuşlarından intizam ile çıkarak bu kütüphane yanındaki “Zülüflü Ağalar Camii”ne giderlerdi ve orada padişahı beklerlerdi.91
Osmanlı padişahlarının sabah namazlarını Enderunlarla beraber cemaat ile kılınması Fatih devrinden kalmış bir saray ananesi idi. Padişah haremden, yanında Kızlar Ağası ve diğer zenci ve Habeşî hadımağalarla gelirdi. Padişahın, eğer varsa 7 yaşından büyükolan oğullarının da sabah namazına babaları ile beraber ağalar camiine gelmesi yine bir saray ananesiydi.92
Padişah öğle, ikindi ve akşam namazını, Enderun’da dilediği yerde ve ekseriye yakınlarında ve o gün hizmetinde bulunan oğlanlardan mürekkep küçük bir cemaatle kılardı. Padişah yatsı namazını haremde, Devşirme Oğlanlar da koğuşlarında ve koğuş yoldaşlarından mürekkep bir cemaatle kılardı. Koğuşun yaşça en büyüğü ilim ve faziletiyle temâyüz etmiş olanı imam olurdu. 93
Padişah hizmeti nöbetine çıkmamış olan Zülüflü Ağalar (Devşirme Oğlanlar), sabah namazından öğleye kadar ders ve müzakere, yazı ve musiki meşkiyle meşgul olunurlardı. Tahsile fazlasıyla hevesli olanlar, kendi harçlıklarından biriktirdikleri para ile birkaçı bir araya gelip ilmi kadar ahlâkı da tanınmış zevâtı kendilerine hususi muallim olarak tutup saraya getirebilirlerdi. Bu gibi gençler Enderun’un büyükleri ve haremdeki zengin hadım ağalar tarafından da teşvik ve himâye görürlerdi. Kendilerine paraca yardım edildikten başka kıymetli kitaplar hediye edilirdi, o çocuklar üzerine padişahın nazarı dikkati çekilirdi.94
Öğle ile ikindi arası ders ve meşk ile geçerdi. Binicilerle kemankeşle at ve ok talimi yaparlardı. İkindi ile akşam arası büyük teneffüs zamanı idi. Meydanda güreş tutulur ve çomakoynarlardı.95
Akşam ezanına bir saat kala üç aşağı koğuşun kapı perdeleri indirilir, çocuk ve genç ağalar koğuşlarına sokulurdu. Güzel sesliler Kur’ân okumaya başlar, herkes yatağının üstüne oturur Kur’ân’ı dinler böylece namaz vaktini beklerlerdi. Akşam ile yatsı arasında da koğuş arkadaşları arasında ders müzakeresi veya ilmi bahisler üzerine sohbet geçerdi.
Yatsıdan sonra yemek yenilir, büyükler taşlıkta gezinir, sohbet eder, çocuklar koğuştan dışarı çıkarılmayıp akşam yemeğinden sonra yatırılırlardı.96
3.2.4. Devşirme Oğlanlara Verilen Aylıklar Ve Bahşişler
Sarayda Zülüflü Ağalara verilen maaşa “Kaftan Akçesi” denirdi ve o zamanın tabiriyle ancak bir tütün parası idi, senede üç yüz kuruş kadar bir şey tutardı.
Seferli, kiler ve hazine koğuşlarının zülüflerine senede birer defa ayrı ayrı isimlerle padişah adına anânevi bir bahşiş dağıtılırdı.97
Kurban bayramlarında padişahın kendi eliyle keseceği kurbanları hazine koğuşlarının Zülüflü Ağaları tezyin ederdi, bu vesile ile hazinelilere “Kurban Akçesi” adı verilen bir para dağıtılırdı.
Kiler koğuşu zülüflüleri nisan ayında, koğuşlarının önüne koydukları sehpalara yerleştirilen kâselerde nisan suyu toplarlar, sürahilere doldurup padişaha takdim ederler, onlara da “Nisan Suyu Akçesi” adı ile bir para verilirdi.98
Seferli koğuşu ağaları da ilkbaharda, bazı kokulu çiçekleri toplarlar, taktir ederler ve çiçek suları yapıp keza sürahilere doldurarak padişaha verirlerdi. Onlara da “Buhur Suyu Akçesi” adlı bir İhsan-ı İahane çıkardı.99
Saray düğünlerinde bilhassa şehzadelerin sünnet düğünlerinde üç aşağı koğuşun Zülüflü Ağalar, takım takım türlü oyunlar hazırlarlar, gösterirlerdi, kendilerine bahşiş dağıtılırdı.
Meşkhanede musikiye çalışarak, sazende veya hanende oalrak temayüz etmiş olanlar, mehterler, kemankeşler, biniciler, ciritçiler, sık sık padişah huzurunda marifetler gösterir, ihsan alırlardı.100
Yazıya heves edip hatta olanlar levhalar yazıp Enderûn erkânına ve padişaha takdim ederler, saray kütüphanelerindeki nâdide yazma eserleri Enderûn erkânı için istinsah ederler, Mushaf-ı İerifler yazıp keza saray erkânı ile padişaha takdim ederler ve kıymetli hediyeler, yüksek nakdî yardımlarla taltif edilirlerdi. Her sene birer kat resmi üniformaları ve her sene iki takım çamaşırları saraydan verilirdi. Müezzin ağalar, hafız ağalar bilhassa ramazan ayında ayrıca ihsan alırlardı.101
Culûslarda bahşiş çıkardı ve nihayet Zülüflü Ağalar arasında kişizâde olanlar da kapı yoldaşları olan garip kimsesiz ağaları, izzeti nefislerini rencide etmemek suretiyle nakdî yardımlarla türlü hediyelerle korurlardı.102
3.3. Enderun’da Yetişip ÖnemliGörevlere Gelenler
3.3.1. Enderun Mektebinde Yetişip Sadrazam Olanlar
Mehmed Paşa, Ahmed Paşa, Davut Paşa, Hersek Zâde Ahmed Paşa, Hadım Ali Paşa, Koca Mustafa Paşa, Tavaşi Hadım Sinan Paşa, Makbul İbrahim Paşa, Ayaz Paşa, Lütfi Paşa, Hadım Süleyman Paşa, Kara Ahmed Paşa, Semiz Ali Paşa, Sokullu Mehmed Paşa, Ahmed Paşa, Sinan Paşa, Siyavuş Paşa, Hadım Mesih Paşa, Ferhat Paşa, Manisalı Lala Mehmet Paşa, Silâhtâr İbrahim Paşa, Cağalazâde Sinan Paşa, Hadım Hasan Paşa, Cerrah Mehmed Paşa, Silâhtâr Yavuz Ali Paşa, Bosnalı Lala Mehmed Paşa, Silâhtâr Damat Mehmed Paşa, Kayserili Halil Paşa, Dilâver Paşa, Davut Paşa, Lefkeli Silâhtâr Mustafa Paşa, Gürcü Mehmed Paşa, Kemankeş Kara Ali Paşa, Silâhtâr Çerkes Mehmed Paşa, Filipeli Hafız Ahmed Paşa, Bosnalı Silâhtâr Hüsrev Paşa, Sultanzâde Mehmed Paşa, Abaza Silâhtâr Melik Ahmed Paşa, Abaza Silâhtâr Siyavuş Paşa, Tarhuncu Kethüdâ Ahmed Paşa, Silâhtâr Beşir Mustafa Paşa, Malatyalı Silâhtâr Süleyman Paşa, Arnavut Köprülü Mehmed Paşa, Ayaşlı Nişanı İsmail Paşa, Bozoklu Silâhtâr Bıyıklı Mustafa Paşa, Kavanos Ahmed Paşa, Moralı Damat Hüseyin Paşa, Silâhtâr Çorlulu Ali Paşa, Abaza Silâhtâr Süleyman Paşa, İehid Ali Paşa, Silâhtâr Mehmed Paşa, Silâhtâr Seyyid Mehmed Paşa, Silâhtâr Ali Paşa, HüsrevMehmed Paşa, Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa.103
3.3.2. Enderun Dışında Fakat Saraya Bağlı Dairelerde Yetişip Sadrazam Olanlar
Yemişçi Hasan Paşa, Kuyucu Murad Paşa, Bostancı Başı Derviş Paşa, Baltacı Nasuh Paşa, Bostancın Başı Ohrili Hasan Paşa, Dilâver Paşa, Bostancı Başı Boşnak Recep Paşa, Teberdar Mehmed Paşa, Boşnak Süleyman Paşa, Kalaylı Koz Ahmed Paşa, Teberdar Mehmed Paşa, Bostancı Başı Arnavut Halil Paşa, Teberdar Damat İbrahim Paşa, Kozbekçi Pandul Topal Osman Paşa, Bostancı Başı Ali Paşa, Teberdar Bolulu Mehmed İzzet Paşa, Bostancı Başı Hafız İsmail Paşa, Bostancı Başı Abdullah Paşa, Damat Mehmed Ali Paşa.104
3.3.3 Enderun Mektebi’ndeYetişen Şeyhülislamlar
Mirza Mustafa Efendi, Çerkes el-Hâc Hafız Halil Efendi, Yasencizâde esseyyid Abdülvahap Efendi.105
3.3.4 Enderun Mektebi’ndeYetişen Kaptan-ı Deryâlar
Şehid Mehmed Paşa, Sokullu Mehmed Paşa, Küçük Piyale Paşa, Silâhtâr Cağalezâde Sinan Paşa, Filipeli Hafız Ahmed Paşa, Silâhtâr Öküz Mehmed Paşa, Bosnalı Hain Kara Davut Paşa, Silâhtâr Siyavuş Paşa, Hanya Fatihi Silâhtâr Gazi Yusuf Paşa, Silâhtâr Bıyıklı Mustafa Paşa, Silâhtâr Çerkes İehid Kenan Paşa, Silâhtâr Mustafa Paşa, Musahip Mustafa Paşa, Silâhtâr Köle Süleyman Paşa, Silâhtâr Bekir Paşa, Küçük Hüseyin Paşa, Abaza Hüsrev Mehmed Paşa, Bursalı Mehmed Said Paşa, Kilâri Süleyman Raif Paşa, Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa.106
3.3.5 Enderun’da Eğitim Görmemiş Ama Sarayda Yetişen Kaptan-ı Deryâlar
Bostancı Başı Derviş Mehmet Paşa, Bostancı Başı Arnavut Mehmet Recep Paşa, Bostancı Başı Maktul Cafer Paşa, Baltacı Kastamonulu Deli Hüseyin Paşa, Bostancı Başı Ahmed Paşa, Kayserili Baltacı Koz Ahmed Paşa, Teberdar Mehmed Paşa, Bostancı Başı Hacı Mehmed Paşa, Bostancı Başı Hafız İsmail Paşa, Bostancı Başı Hacı Mehmed Paşa, Bostancı Başı Hacı Abdullah Paşa, Firarî Ahmed Paşa, Damat Mehmed Ali Paşa.107
3.4Enderun Mektebi’nin Zayıflaması Ve Kapanışı
Osmanlı Devleti eğitim sisteminde önemli bir kurum olan ve bizzat devlet adamı yetiştiren Enderun Mektebi’nde ilk esaslı değişiklik II. Mahmud’un zamanında olmuştur. II Mahmud yeniçerilinin kaldırılmasıyla başlayan düzenleme hareketlerini yanısıra Enderun’da da birçok değişiklikler yapmıştır. 1830 tarihinde silahtarlığın kaldırılmasıyla “Enderun-i Humayûn Nezareti” kurulmuştur. 1831’de “Mabeyn-i Humayun Müşirliği” kurulmuştur. Böylece Cuhadar ve Rikâbdarın görevleri mabeynciler tarafından yapılmaya başlanmıştır. Tülbent Ağası denilen Sarıkçı Başılık ünvanı “Esvabcı Başı” Kiler kedhüdalığı ünvanı ise Kilerci Başı olarak değiştirilmiştir.108
1838 yılında Mabeyn-i Humayun Müşirliği, “Serkurenalık” ünvanını aldı. Sonradan yine Mabeyn Müşirliği kuruldu. Daha sonra “Enderun-i Humayun Nezareti” ünvanı değiştirilerek önce “Mabeyn Nazırı” sonra da “Hazine-i Hassa Nazırı” adı verildi. Serkurenalık, saltanatın kaldırılmasına kadar devam etti.109
Sultan Abdülmecid Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırınca oraya taşındı. Bundan sonraki dönem Enderun Mektebi’nin zayıflamaya başladığı dönem oldu. Mabeyn Enderun’dan ayrıldu. Enderun hizmetlerinin gelişme imkânları kalmadı. Hırka-i Saadet ve Hazine-i Humayûn görevleri Hazine kedhüdasına bırakıldı. II. Abdülhamid zamanında ise Enderun tamamen ihmal edilerek önemini kaybetti. Meşrutiyetle birlikte Enderun’un hiç önemi kalmadı.110
1 Temmuz 1909 tarihinde bir kararname, bir de talimatname yayınlanarak Enderun Mektebi lağvedilmiştir. Aynı zamanda Has Oda, Hazine Odası ve Seferli Koğuşları adları ve vazifeleri ile birlikte kaldırılmıştır. Buralarda çalışanların öğretmenlerden Akaid ve Kur’ân-ı Kerim öğrenmeleri için cumadan başka her gün bir veya iki ders almaları, Kur’ân-ı Kerim’i ezberlemeleri talimatnamede ayrıca açıklanmıştır. Yine Enderun-i Humayun’da çalışanların vazifelerine zarar gelmemek üzere istedikleri mektepte devamlarına izin verilmiştir.111
Sonuç
Enderun Mektebi kuruluşundan kapanışına kadar Osmanlı Devleti eğitiminde önemli bir rol oynamıştır. II. Murad tarafından Edirne’de inşa edilen Enderun Mektebine, Balkanlardaki gayrimüslim tebaadan alınan çocuklar eğitim görmüştür. Böylelikle hem Türk kültürünü ve ananesini öğrenmişler, hemde içlerinde zeki olanlar devletin hizmetine alınmıştır. İstanbul’un feth edilmesiyle birlikte Enderun Mektebinin bazı odaları, İstanbul’a naklolunmuştur. Fatih Sultan Mehmed’in Topkapı Sarayı’nı inşa ettirmesiyle birlikte Enderun Mektebi’nin odaları tamamen buraya taşınmıştır. Enderun Mektebi, Fatih Sultan Mehmed döneminde genişletilerek büyütülmüştür. Bu dönemden itibaren devşirme kökenli kişilerin devlet yönetiminde etkisi artmaya başlamıştır.
Gayrimüslim halktan toplanan çocuklar, İstanbul’a getirilerek bir süreliğine Türk ailelerinin yanına veriliyordu. Burada İslam’ı ve Türk kültürünü öğreniyor ve Osmanlı çiftçisine yardımcı oluyordu. Belirli bir süre geçtikten sonra bu çocuklar, tekrar toplanılarak İstanbul’a getiriliyordu. Buradaki acemi oğlanlar koğuşuna gönderilerek eğitimine buradan devam ediyordu. Daha sonra içlerinden zeki ve başarılı olanlar, Osmanlı Devleti’nin Hazırlık Sarayları olan Edirne, Galata, İbrahim Paşa ve İskender Celebi Saraylarına gönderiliyordu. Bu hazırlık saraylarını başarıyla bitiren devşirme oğlanlar, çıkma adıyla Osmanlı Devleti’nin Saray Üniversitesi olan Enderun Mektebinde eğitim görme hakkı kazanıyordu.
Enderun Mektebi yedi koğuştan meydana geliyordu. Bunlar önem sırasına göre Büyük Oda, Küçük Oda, Doğancı Koğuşu, Seferli Oda, Kiler Odası, Hazine Odası, Has oda. Büyük ve Küçük Oda bu koğuşların en düşük mertebesi derecesindeydi. Enderun Mektebinde nizam ve intizam içinde eğitime devam ederlerdi. Mektebin kuralları belirlenmiş ve talebelerin de, buna kati olarak uyması gerekmekteydi. Eğer Devşirme Oğlanlar buradaki eğitimini başarıyla tamamlarsa beylerbeyilik, kazaskerlik, kapıdan-ı deryalık hatta sadrazamlık makamına kadar yükselenler bile vardı. Bu da bizlere Osmanlı Devleti’nin eğitim sistemi, soylu olmaya değil, bilgili ve zeki olmaya dayandığı açıkça göstergesidir.
Enderun Mektebi II. Mahmud döneminden itibaren eski önemini kaybetmiş ve zayıflamaya başlamıştır. II. Mahmud’dan sonra gelen padişahlar, kendi dönemlerinde de bu durumu böyle devam ettirmiştir. Sultan Abdülmecid’in, devlet merkezini Topkapı Sarayından, Dolma Bahçe Sarayına taşımasından sonra bu mektebin lağvedilmesi gündeme geldiyse de Enderun Mektebi varlığını bir süre daha devam ettirmiştir. Bu mektep 1909 yılında kapatılmıştır.
Devşirme Oğlanların Resimleri:
1) Özbilgen Erol, Bütün Yönleriyle Osmanlı, İstanbul2004, s. 113
2) Akkutay Ülker, Enderun Mektebi, Ankara 1984, s. 25
3) Akyüz Yahya, Türk Eğitim Tarihi, İstanbul 1997, s. 79
4) Imber Colin, Osmanlı İmparatorluğu (1300-1650), çev. İiar Yalçın, İstanbul 2006, s. 175
5) Akkutay Ülker, a.g.e. s. 63
6) Baykal İsmail Hakkı, Enderun Mektebi Tarihi, İstanbul 1953, s. 18.
7) İsfendiyaroğlu Fethi, Galatasaray Tarihi, İstanbul 1952, s. 57
8) Akkutay Ülker, a.g.e. s. 26
9) Akkutay Ülker, a.g.e. s. 26
10)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 26
11) Baykal İsmail Hakkı, a.g.e. s29
12)Baykal İsmailHakkı, a.g.e. s. 33
13)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 37-38
14)Ortaylı İlber, Osmanlı Sarayında Hayat, İzmir 2008, s. 35
15)Ortaylı İlber a.g.e. s. 85-86
16)Uzun Çarşılı İsmailHakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1984, s. 308
17)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 36
18)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 36
19)İmber Colin, a.g.e. s. 172
20)Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocakları, Ankara 1943, C.1, s. 6-7
21)AkyüzYahya, a.g.e. s. 80
22)Özcan Abdülkadir, “Devşirme”, T.D.V.İ.A. İstanbul 1994, C. 9s. 255
23)Uzunçarşılı İsmail Hakkı, “Devşirme”, ME.B.İ.A. İstanbul 1963, C. 3, s. 564
24)Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocakları, Ankara 1943, C.1, s. 15
25)Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocakları, Ankara 1943, C.1, s. 16-17
26)Uzunçarşılı İsmail Hakkı, “Devşirme”, ME.B.İ.A. İstanbul 1963, C. 3, s. 564
27)Özcan Abdülkadir, “Devşirme”, T.D.V.İ.A. İstanbul1994, C. 9s. 255
28)İmber Colin, a.g.e. s. 177
29)AkyüzYahya, a.g.e. s. 80
30)Özcan Abdülkadir, “Devşirme”, T.D.V.İ.A. İstanbul 1994, C. 9 s. 255
31)Uzunçarşılı İsmail Hakkı, “Devşirme”, ME.B.İ.A. İstanbul 1963, C. 3, s. 564
32)İmber Colin, a.g.e. s. 181
33)İmber Colin, a.g.e. s. 180
34)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 49
35)Öztuna Yılmaz, “Osmanlı Saray Üniversitesi Enderun”, Hayat Tarih Mecmuası, Yıl:8, C.1, İstanbul1972, s. 10
36)Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Saray Teşkilatı, Ankara 1984 s. 300
37)Akkutay Ülker, “Osmanlı Eğtim Sitemin de Enderun Mektebi”, Osmanlı, C.5, Ankara 1999, s. 188
38)Akkutay Ülker, a.g.m s. 188
39)Özcan Abdülkadir, “Bedergâh” T.D.V.İ.A. C. 5, İstanbul1992, s. 302
40)İsfendiyaroğlu Fethi, a.g.e. s. 485-486
41) Akkutay Ülker, a.g.m. s. 188
42)Akkutay Ülker, a.g.m. s. 189
43)AkyüzYahya, a.g.e. s. 81
44)Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Büyük Osmanlı Tarihi, C: 2, Ankara 1984, s. 521
45) İpşirli Mehmed, “Enderun” T.D.V.İ.A. C. 11İstanbul 1994, s. 186
46) Akkutay Ülker, a.g.e. s. 87
47)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 87
48)Uzun Çarşılı İsmailHakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1984, s. 310
49)İpşirli Mehmed, a.g.m. s. 186 50)AkyüzYahya, a.g.e. s. 81
51)Baykal İsmailHakkı, a.g.e. s. 65.
52) Akkutay Ülker, a.g.e. s. 91
53)Akkutay Ülker, a.g.m. s. 189
54)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 90
55)Akkutay Ülker, a.g.m. s. 189
56) Ergin Osman, Türk Maarif Tarihi, C. 1-2, İstanbul1972 s. 12
57)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 93-94
58)İpşirli Mehmet, a.g.m. s. 186
59) Baykal İsmailHakkı, a.g.e. s.62
60)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 95
61)İpşirli Mehmet, a.g.m. s. 186
62) Uzun Çarşılı İsmailHakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1984, s. 315
63)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 98.
64)Uzun Çarşılı İsmailHakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1984, s. 316
65)Uzun Çarşılı İsmailHakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1984, s. 317
66)Uzun Çarşılı İsmailHakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1984, s. 317-318
67)İpşirli Mehmet, a.g.m. s. 186
68)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 104
69)İpşirli Mehmet, a.g.m. s. 186
70)Uzun Çarşılı İsmailHakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1984, s.325
71)Özbilgen Erol, a.g.e. s. 106
72)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 126
73)Koçu Reşat Ekrem, Topkapı Sarayı, İstanbul 1960, s. 127
74) Akkutay Ülker, a.g.e. s. 126
75)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 127
76)Koçu Reşat Ekrem, “Osmanlı Sarayında Enderûn Teşkilatı” Hayat Ve Tarih Mecmuası, Yıl 8, C. 7, İstanbul 1972, s.32
77)Koçu Reşat Ekrem, a.g.e. s. 128
78)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 128
79)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 128
80)İsfendiyaroğlu Fethi, a.g.e. s. 490
81)Koçu Reşat Ekrem, a.g.e. s. 128
82)Koçu Reşat Ekrem, a.g.m. s. 32
83)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 136
84) Akkutay Ülker, a.g.e. s. 137
85)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 138
86) Ergin Osman, a.g.e. s. 23
87) Ergin Osman, a.g.e. s. 24
88)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 150
89)Koçu Reşat Ekrem, a.g.e. s. 145
90)Koçu Reşat Ekrem, a.g.m. s. 34
91)Koçu Reşat Ekrem a.g.e. s. 145
92)Koçu Reşat Ekrem a.g.e. s. 146
93)Koçu Reşat Ekrem, a.g.m. s. 35
94)Koçu Reşat Ekrem, a.g.e. s. 146
95)Koçu Reşat Ekrem, a.g.m. s. 35
96)Koçu Reşat Ekrem, a.g.e. 146 97)Koçu Reşat Ekrem, a.g.m. s.35
98)İpşirli Mehmet, a.g.m. s. 187
99) Uzun Çarşılı İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1984, s.351
100)Koçu Reşat Ekrem a.g.m. s. 33
101)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 153
102)Koçu Reşat Ekrem a.g.m. s. 34
103)Ülker Akkutay, a.g.e. s. 159
104)Ülker Akkutay, a.g.e. s. 159
105) Akkutay Ülker, a.g.e. s. 159
106)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 160
107)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 160
108)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 160
109)Akkutay Ülker, a.g.m. s. 192
110)Akkutay Ülker, a.g.e. s. 28
111) Ergin Osman, a.g.e. s. 24
Yurt İçinde Ve Yurt Dışında İhtiyac Duyan Kişi Ve Kurumlara;
Yiyecek ve içecek alanlarında restoran ve konaklama ve işletmelerine belirtilen konularda Osmanlı ve Türk mutfağı, Osmanlı saray mutfağı, Anadolu mutfağı, Akdeniz mutfağı, menü planlama, konsept belirleme, mesleki eğitim alanlarında uluslararası konumda has aşçıbaşı Ahmet Özdemir olarak;
Yiyecek ve içecek danışmanlığı, mutfak danışmanlığı, işletmeci körlüğü, Yeni Restoran Açarken Nelere Dikkat Etmeliyim?, Kesin Başarı İçin Restoran Danışmanlığı Almalımıyım?, Menü Danışmanlığı, Restoran Yönetimi, Gastronomi Danışmanlığı, Şehrin En İyi Restoranlarına Nasıl Sahip Olabilirim?, Yeni Restoran Açmak İsteyenlerin En Çok Sorduğu Sorular?, Kalıcı Bir Restoran Sahibi Olabilmek İçin Dikkat !!! konularında mesleki eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermekteyim. İlgili projeler için mesleki bilgilerime ihtiyac duyan kişi ve kurumlar Türkiye saati ile sabah 10:00 ila aksam 22:00 saatleri arasında tarafım ile İLETİŞİM bilgilerimden bağlantıya geçebilirler...