23 Aralık 2021 Perşembe

Mevlevihanenin Kalbi Matbâh-ı Şerif: Önemi Ve Mekânsal Özellikleri

 Mevlevihanenin Kalbi Matbâh-ı Şerif: Önemi Ve Mekânsal Özellikleri


Mevlevihanenin Kalbi Matbâh-ı Şerif: Önemi Ve Mekânsal Özellikleri
İrem ÇAFA
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Anabilim Dalı, Konya, Türkiye.
Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz SEÇİM
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Turizm Fakültesi, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü, Konya, Türkiye.
Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Büşra MADENCİ
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Turizm Fakültesi, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü, Konya, Türkiye.

Giriş

Toplumların beslenme alışkanlıkları günümüze gelene kadar halkın dini görüşü, adetleri, gelenekleri ve coğrafi özellikleri gibi etkenlere bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Bu faktörlere göre de toplumların birbirlerinden farklı mutfak kültürleri ve yapıları ortaya çıkmaktadır (Ceylan ve Yaman, 2018:2173). Mutfak kültürü oluşumunda en büyük etkenlerden biri olan din unsuru özellikle Türk mutfak kültürüne bakıldığında önemli bir konumdadır. Mutfak yapısında din faktörünün etkileri yeri geldiğinde coğrafi özelliklerin ve iklim şartlarının önüne geçmektedir. İslamiyet’le birlikte gelen dini kurallar, helal ve haram kavramları Türk mutfağındaki beslenme alışkanlıklarına yön vermektedir (Közleme, 2012:1-3).

En eski mutfak kültürlerinden biri kabul edilen Türk mutfak kültürü, tarih öncesi dönem, Orta Asya, Selçuklu, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet Dönemi’nden etkilenerek gelişmiş bir mutfak yapısına sahiptir (Büyükipekçi, 2019:1). Türk mutfak kültürünün bir parçası olan Mevlevi mutfağı da özellikle İç Anadolu Bölgesinde 13. yüzyıldan günümüze halen özelliklerini yansıtmakta olup Mevlevilik döneminde mutfağa ne kadar önem verildiğini gözler önüne sermektedir. Mevlevi kültürünün temeli Mevlana Hazretleri’nin öğretilerine dayanmaktadır. Verilen eğitimin mutfakta başlamasıyla birlikte Mevlevilik anlayışı, geniş adap ve mutfak kuralları çerçevesinde oluşturulmuştur (Ertaş, Bulut Solak ve Kılınç, 2017: 53-54).

Mutfak, mimarlık tarihi boyunca yemek pişirilen mekân ve evin en önemli bölümü olarak ele alınıp inşa edilmiştir. Mekânsal açıdan bakıldığında ise mutfak, toplumlarda sadece yemek yenilen bir alan değil aynı zamanda oturma ve sohbet edilebilen yer olarak da görülmektedir. Ancak dergâh mutfaklarının farklı işlevleri de bulunmaktadır. Örneğin; Mevlevihanelerde mutfak bu özelliklerinin dışında bir eğitim alanı olarak kullanılmıştır (Odabaşı, 2001; 11-12).

Mevlevilik anlayışının icra yeri olan Mevlevihaneler, amacı insanı olgunlaştırıp pişirmek, onlara yol göstermek, nefis terbiyesi vermek olan eğitim yeridir. Mevlevihanelerde önemli bir yere sahip olan Matbâh-ı Şerif (mutfak) de, derviş adaylarının Allah yolunda ilk tasavvuf eğitimlerini aldıkları çilehanedir. Dervişlere verilen bu eğitimden sorumlu kişi ise Ateşbâz-ı Veli yani Aşçı Dede’dir. Eğitim veren aşçı dede olmasının yanı sıra Ateşbâz-ı Veli’nin ilk görevi mutfağın idaresi, giderleri, muhasebesi ve bütün sorumluluğunu üstlenmektir (Aksoy, Akbulut ve İflazoğlu, 2016:97).

Dervişlerin 1001 günlük çilelerini doldurdukları Mevlevi dergâhlarının en önemli bölümü olan Matbah-ı Şerif; ocaklar, saka postu, somathane ve sema talim yeri olarak dört bölüme ayrılmaktadır (Azsöz, 2016; 34). Mevlevi dergâhlarında kullanılan araç gereçlere bakıldığında ise lokma, kahve, pilav gibi yiyeceklere önem verildiği görülmektedir. Aynı zamanda yemek kültürleri, sofra adapları ve neler tükettikleri hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür (Tekin, 2014:58). Mevlevilik döneminde ve dergâhlarda kullanılan kap kacaklar diğer mutfak araç gereçleri günümüzde modernize edilmiş halleriyle halen kullanılmakta olup Mevlevi kültürünün izleri özellikle İç Anadolu Mutfağının her alanında karşımıza çıkmaktadır.

Yöntem
Yapılmış olan derleme çalışmasının amacı, Mevlevilikte tasavvuf eğitimin ana merkezi olan ve mevlevihanelerin kalbi sayılan Matbah-ı Şerif’in mekânsal yapısını analiz etmek, ayrıca Mevleviler’in sembolik anlamlar yüklediği ve törenler eşliğinde pişirdikleri yemekleri, bu yemeklerin yapımında kurulan sofralarda kullanılan araç gereçleri ve taşıdıkları anlamları irdelemektir. Bu amaçlar doğrultusunda, günümüze kadar yapılan çalışmaların ve dokümanların bir kısmı içerik analizi yöntemiyle incelenmiş olup betimsel ve tarihsel araştırma deseni çerçevesinde Mevlevi mutfak kültürü hakkında nitel bir kaynak oluşturması hedeflenmiştir.

Bulgular

Mevlânâ ve Mevlevilik

Düşünce anlayışı ve eserleriyle Anadolu Türkleri’nin kültür oluşumunda ve dini yaşantılarında büyük izler bırakan Mevlânâ Celâleddin Rûmi, 13. yüzyılda yaşamış olup bulunduğu dönemi aşan düşünce yapısı ile evrenselleşmiş bir Türk-İslam âlimidir (Çelik, 2002:21). Mevlana Celâleddin Muhammed, 30 Eylül 1207 yılında Belh’te doğmuştur. Mevlana Hazretlerinin asıl adı Muhammed’tir. İslam âleminde kişiye duyulan saygıyı belirtmek için kullanılan “efendimiz” anlamına gelen “Mevlânâ” ismi layık görülmüş ve Mevlana Celaleddin Muhammed ömrü boyunca bu isimle anılmıştır. 

Mevlânâ Hazretleri, yaklaşık 5 yaşındayken ailesi ile birlikte Belh’ten ayrılıp Hicaz’a, oradan da Anadolu topraklarına gelmiştir. Şam üzerinden Karaman’a geldikten sonra bütün İslam âleminde tanınmış olan babası BahâeddinVeled, 1228 yılında o zamanın Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat’tan davet almış ve daveti geri çevirmeyip Konya’ya yerleşmiştir. Mevlânâ Hazretleri’nin doğduğu toprak Belh olsa da, hayatı boyunca Konya’da yaşamış ve Konya kültürünü benimsemiştir (Küçükbezirci, 2013; 21).

Mevlânâ Hazretleri’nin babası Bahâeddin Veled, Konya’ya geldiği günden itibaren başta Sultan Alâeddin olmak üzere zamanın ileri gelenleri ve halk tarafından verdiği vaazlar ve dersler sayesinde büyük ilgi, saygı ve sevgi görmüştür. Ancak, etrafında bulunan insanları tasavvufi bilgileriyle aydınlatan ve onlara yol gösteren Bahâeddin Veled, 24 Şubat 1231 yılında vefat etmiştir. Bu üzücü olaydan sonra babasının vasiyeti ve halkın ısrarcı olmasıyla Mevlânâ Hazretleri, babası Bahâeddin Veled yerine ders vermeye başlamıştır. Kaynaklara ve rivayetlere bakıldığında ise yüzlerce öğrencisi ve onun izinden yürüyen binlerce müridi olduğu bilinmektedir (Tasavvuf, 2007; 323).

Mevlânâ Hazretleri İplikçi Medresesi’nde vaazlar vermeye devam ederken 15 Kasım 1244 tarihinde Şems-i Tebrizi ile tanışmış ve birlikte kendilerini Hakk’a vererek günlerce, gecelerce süren derin sohbetlere dalmıştır. İlahi aşk ile dolu bu zamanlar, 1248 yılında Şems’in gidişiyle son bulmuştur. Bazı kaynaklar Şems’in kaybolduğunu ve bir daha Mevlânâ Hazretleri’nin onu bulamadığını söylese de, bazı kaynaklar da onun aniden öldüğünü belirtmektedir. 

Mevlânâ Hazretleri, Şems’in gidişinin ardından uzun yıllar inzivaya çekilmesine rağmen sonra ki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsâmeddin Çelebi ile birlikte ilim dolu ilahi yolculuğuna devam etmiştir. Kaleme aldığı en büyük eseri olan Mesnevi’yi bu dönemde yazmış olup, yaşamı boyunca kaleme aldığı Divân-ı Kebir, Rubayyîat, Mecâlis-i Seb’a ve FihiMaFih’i toplumlara miras bırakmıştır. Hayatını ve yaşadıklarını “Hamdım, piştim, yandım.” sözleriyle anlatan Mevlânâ Hazretleri, deva bulunamayan bir hastalığa yakalanmış ve tüm çabaların çaresiz kalmasıyla 17 Aralık 1273 Pazar günü ölmüştür. 

Mevlânâ Hazretleri yaşamı boyunca Allah’a kavuşacağı günü beklemiş ve ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul etmiştir. Bu sebeple ardında kalanlara ölüm gününün “düğün günü” anlamına gelen “Şeb-îArus” adıyla anılmasını ve arkasından ağıtlar yakılmamasını vasiyet etmiştir (Antoloji.com, Kültür ve Sanat, 2004; Tasavvuf, 2007; 325).

Mevlânâ Hazretleri’nin ölümünden sonra, onun öğretilerine uyan herkes dostu Hüsâmeddin Çelebi’nin etrafında toplanmıştır. Ölüm gününe kadar bu öğretiler doğrultusunda devam eden Hüsâmeddin Çelebi’nin ardından ise, Mevlânâ Hazretleri’nin oğlu Sultan Veled onun yerini almıştır (Kara, 2006:9). Mevlânâ Hazretleri Mevlevilik kültürünün düşünce yapısını oluşturmuş ve temellerini atmış olsa da bu topluluğun kuruluşu oğlu Sultan Veled tarafından 13. yüzyılın sonlarında gerçekleştirilmiştir (Arapoğlu, 2010:2). 

Mevlânâ türbesini yaptıran ve böylece Mevlânâ Hazretleri’nin yolunda ilerleyen kişilerin etrafında toplanmasını sağlayan Sultan Veled, Mevlevilik tarikatının kuruluşunu bu sayede başlatmıştır. Toplumun ileri gelenleri ve idarecileriyle iyi ilişkiler içerisinde olduğu için o dönemde kurulmuş olan vakıflar ve dernekler de türbelerin yapım aşamalarında maddi ve manevi yardımları ile destek olmuştur. Mevlevilik anlayışını Konya dışına taşımak ve Anadolu topraklarına yaymak isteyen Sultan Veled, tarikatın adetlerini, kurallarını ve törenlerini inceleyerek sabit bir hal alması için çalışmış, aynı zamanda Amasya, Kırşehir ve Erzincan’a halifeler göndererek Mevlevi tekkeleri yaptırmıştır (Küçük, 2000:25).

İlerleyen zamanlarda Mevlevilik anlayışı genişleyerek Sivas, Tokat, Bayburt, Erzurum, Tebriz, Kastamonu, Denizli, Kütahya, Birgi (İzmir’in Ödemiş ilçesinde bir köy) gibi farklı Beyliklerin yönetimi altında olan şehirlere taşınmış ve bu bölgelere zaviyeler açılmıştır. Sultan Veled’in yapmış olduğu bu hamlelerle Mevlevilik, 14. yüzyıl Anadolu topraklarında büyük bir kesimin tanıdığı, bildiği ve dâhil olmak istediği bir “yol” halini almıştır (Kara, 2006:9). Sultan Veled ve onun oğlu olan Ulu Arif Çelebi döneminde Mevlevilik kültürünün kuralları ve kılık kıyafetleri de tespit edilmiştir. 15. yüzyılın ilk yarısında tam anlamıyla oluşturulan Mevlevilik, değişmez kurallarıyla kurulmuş ve yayılmıştır. Konya’da kurulan dergâhtan yürütülen merkeze bağlı yönetim anlayışı sayesinde yayılışı boyunca çizgisini korumuş ve kendi içinde farklı kollara ayrılmadan, siyasi olaylara karışmadan, sosyal düzeni bozmadan yayılmaya devam etmiştir (Tanrıkorur, 2000:61-63).

Mevleviliğin özellikle 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı sultanlarından ve önemli devlet adamlarından ilgi görmeye başlamasıyla seçkin kimseler tarafından da kabul gören bir tasavvuf kültürü olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzyılda Mevlevilik, köylere kadar yayılmış ve Anadolu’da halkı sadece Mevlevilerden oluşan köyler kurulmaya başlanmıştır. 16. yüzyılın sonlarına doğru ve 17. yüzyıl boyunca Mevlevilik kültürü gittikçe büyümüş, beyler, paşalar ve vezirler tarafından desteklenmiş, yüksek mevkilerde bulunanların sağladığı imkânlarla varlığını devam ettirmiştir. Genel anlamda Mevlevilik, Osmanlı Devleti’nin modernleşme hareketlerinin yapıldığı 18. yüzyılın son dönemleri ve 19. yüzyıl boyunca devlet ve toplum yapısında önemli bir tasavvuf anlayışı olarak görülmüştür. (Bölükbaşı, 2011:20).

Mevlevilik anlayışının genel sistemine ve yapısına bakıldığında; Mevlevi dergâhlarında “postnişin” (başta olan, post’a oturan kişi) olmak babadan oğluna geçmiş, oğlu yoksa da dergâhta ileri gelen bir dervişe bu görev verilmiştir. Ancak bu karar alınırken merkez dergâh olan Konya’daki Çelebi Efendi’nin onayına ihtiyaç duyulmuştur. Ayrıca Mevlevilik diğer tarikatlarla kıyaslandığında bu tasavvufi yola yönelenlerin o tarikatların üyelerine göre sayılarının daha az olduğu görülmektedir. Bunun sebebi olarak da kuruluşundan itibaren benimsemiş olduğu tasavvufi kültürün ve kuralların daha seçkin kesime hitap etmesi olduğu düşünülmektedir. Mevlevilik, aynı zamanda halkın her daim yanında durmuş ve yardıma ihtiyaç duyan herkese sorgusuz yardımda bulunan bir tarikat olmuştur (Haksever, 2007:145).

1925 yılında tekke ve zaviyeler kapatılmış olsa da, Mevlana Türbesi “Asâr-ı Atika Müzesi” (Eski Eserler Müzesi) adı altında 1926’da çıkarılan kanuna göre halkın ziyaretine açılmıştır. Halen yapılmakta olan ve Mevlânâ Hazretleri’nin ölüm yıldönümünde düzenlenen törenler ilk olarak 1946 yılında Konya’da ve Ankara’da küçük çaplı bir konferans ile başlamıştır. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra yasaklanan sema ayinleri 17 Aralık 1954’te Konya ve İstanbul’da yapılan sema gösterisi ile yeniden başlamıştır. Mevlânâ Hazretleri’nin ölüm günü olan bu tarihte sema gösterilerinin ve konferansların düzenlendiği anma törenleriyle her sene ölüm yıldönümü kutlanmaktadır (Tanrıkorur, 2000:66). 

Mevlevihaneler ve Özellikleri

Mevlevihaneler, “Mevlevilerin evi” anlamına gelir ve Mevlevilik kültürünün icra yerleridir. Kuruluşlarından itibaren Mevlevihanelerde Mevlânâ Hazretleri’nin hayatı anlatılmış, fikir ve düşünceleri yansıtılmış, onun yolunda ilerlemek isteyenlere Mesnevisi okutulup öğretilmiştir. Bir terbiye ve eğitim ocağı olarak görülen Mevlevihanelerin temel amacı, insanı maddi ve manevi olgunluğa eriştirmek olmuştur (Mermer, 2014:1249).

Tanınmaya başladığı ilk dönemde Mevlevilik, merkezi Konya olan ve çevresinde bulunan Kütahya, Amasya gibi şehirlerin köy ve kasabalarında kurulmuş bir inanç merkezi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet alanını genişletmesiyle, Mevlevilik anlayışının inanç merkezleri de köyler ve kasabalarla sınırlı kalmayıp şehir merkezlerinde de kurulmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü süre boyunca Anadolu, Balkanlar, Ortadoğu, Arabistan ve Afrika’nın kuzey bölgesine kadar giden geniş alanlara yayılmıştır (Mermer, 2014:1248). Mevlevilik, kuruluşundan itibaren ilerleme hareketlerine devam etmiş ve90 civarı tarikat merkezi kurulmuştur. Tarikat merkezlerinin kuruldukları yerlere bakıldığı zaman, çoğunlukla yaşanılan dönem için ticari merkez olarak bilinen ve bu merkezlere bağlı yollar üzerindeki şehirlere kuruldukları görülmektedir (Arapoğlu, 2010:4).

Mevlevilik anlayışının en önemli unsuru ve Mevleviliğe gönül vermiş dervişlerin buluşma noktası olan Mevlevihaneler, kapasite ve işlev açısından “asitâne” ve “zâviye” olarak ikiye ayrılmaktadır. Dervişlerin çile çıkardıkları, 1001 günlük eğitim gördükleri ve “dede” unvanını aldıkları Mevlevihanelere “asitâne” veya “astâne” denilmektedir (Tanrıkorur, 2000:69).

Kelime anlamına ve köküne bakıldığında Farsça’da “kapı eşiği, kapının dibi, eşik yanı” anlamında kullanılan “astân” kelimesinden türetilmiş olan asitâne, Osmanlı Devleti döneminde faaliyetini sürdürmüş tarikatların veya onlara bağlı tarikat kollarının merkezi konumunda bulunan tekkelerin genel ismi olarak kullanılmıştır. Mevlevilik anlayışındaki asitânelere bakıldığında diğer tarikatlardan farklı olarak, 1001 günlük çilenin çıkartıldığı, zaviyelere göre daha geniş yapılmış ve dervişlere verilen eğitim için tasarlanmış dergâhlardır. Asitânelerde “matbah terbiyesi” denilen bir eğitim uygulanmıştır. Verilen bu eğitimle halkın her sınıfından 25 yaşını geçmemiş, ailesinin rızasını almış, askerlik görevini yapmış, hiç evlenmemiş, kronik ya da bulaşıcı bir hastalığı bulunmayan, akıl sağlığı yerinde kişiler, “Matbâh-ı Şerif” denilen bölümde “çilekeş can” adını alarak yetiştirilmiştir (Küçük, 2000:34).

Asitânelerden daha küçük Mevlevi tekkelerine de “hücre, küçük oda” anlamına gelen “zâviye” adı verilmiştir. Zâviyeler yapısı ve işlevi açısından asitânelerden küçük oldukları için zaviyelerde bulunan dervişler de Mevlevi tarikatı içinde mevki açısından asitânelerdeki dervişlere göre daha aşağıda sayıldığı gibi zaviyelerde yapılan hizmetler de çile çıkartmak olarak sayılmamıştır. Mevlevi tarikatına mensup kişiler tarafından zâviye, içinde çile çıkarılmasa da sema eden, ney üfleyen, kudüm (iki davuldan oluşan vurmalı çalgı) çalan, ayin okuyan dervişlerin yaşadığı, bunların yanında seyahat eden ve oradan geçmekte olan dervişlerin konaklayabildiği mekânlar olarak görülmüştür (Azsöz, 2016:33).

Mevleviliğin merkezi olarak görülen Konya’da bulunan ve “Asitâne-i Aliyye” denilen Mevlânâ Dergâhı haricinde, özel sayılabilecek asitâneler de vardır. Bunlar Galata, Yenikapı, Beşiktaş/Bahariye, Kasımpaşa, Afyonkarahisar, Manisa, Halep, Bursa, Eskişehir, Kahire ve Gelibolu Mevlevihaneleri olarak kaynaklarda yer almaktadır. Bu Mevlevi asitânelerinin haricinde köylerde, kasabalarda ve şehirlerde pek çok zaviyenin de açıldığı bilinmektedir. Çeşitli kaynaklarda farklı sayılar verilse de, Bağdat’tan Bingazi’ye, Mekke’den Mostar’a kadar genişlemiş ve faaliyet göstermiş olan yaklaşık 99 adet mevlevihanenin varlığını gösteren belgelere ulaşmak mümkündür (Kara, 2006: 11; Küçük, 2000; 38).

Asitâne ve zâviyelerin kuruluşları incelendiğinde ise ilk kurulan mevlevihanelerin yapım masrafları ve gelir giderleri o dergâhı kuran dervişler ve yapımı için toplanan yardımlar ile sağlanmıştır. Mevlevihanelerin her bölgeye açılmaya başlamasıyla yapılan masraflar, Osmanlı Devleti’nin bünyesinde bulunan vakıflar ve devletin kendisi tarafından karşılanmaya başlanmıştır. Osmanlı devletinin ileri gelenleri Mevlevilik kültürünün halk üzerinde büyük etkisi olduğunu görmeye başladıkça, Mevlevihanelere araziler bağışlayarak maddi destekte bulunmuşlardır. Mevlevi dergâhlarının varlığını sürdürmesi için en önemli gelir kaynaklarından biri de halk tarafından türbeye bağışlanan adaklar(nezir) olmuştur. 

Dergâha mensup ve tarikata dost kişiler, kutsal günler ve bayramlarda halı, seccade, kesilen kurbanın derisi, yağ gibi bazı yiyecekleri ve malzemeleri dergâhta kullanılması için bağışlamışlardır. Ayrıca Mevlevi dergâhlarına üye olan idareciler de zarar görmüş asitâne ve zaviyelerin bakımını yaptırarak dergâhların ayakta kalmasına katkı sağlamışlardır. Kaynaklarda mevlevihanelerin gelirleri içinde gösterilen su değirmenleri ve dükkânlar gibi küçük sanayi işletmeleri de dergâhların kalkınmasında önemli bir etken olmuştur (Erdoğdu, 1996: 45; Mermer, 2014: 1249).

Mevlevihanelerde gündelik yaşamsal faaliyetleri sürdürebilmek için yapılan ibadet, eğitim, barınma gibi işler bir bütün halinde ele alınmış ve genellikle aynı birim içinde çözülmüştür. Ayrıca Mevlevihaneler içinde ziyaret, beslenme, temizlenme ve ulaşım gibi ihtiyaçları giderebilmek amacıyla farklı birimler de oluşturulmuştur. Semahane, mescit, Matbâh-ı Şerif, Meydân-ı Şerif, somathane, türbe, harem, selamlık ve dedegan hücreleri gibi birbiriyle bağlantılı olan bölümler mevlevihanelerin yerleşim planındaki ana hatlarını oluşturmaktadır. Külliye niteliğinde olan mevlevihanelerde ayrıca, tasavvufi hayatla bağlantısı olmayan ama halkın ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan çeşme, sebil, muvakkithane (güneşe göre namaz vakitlerinin ayarlandığı yer) ve kütüphane gibi bölümlerde yer almıştır (Pala Azsöz, 2018:110).

Diğer bölümler haricinde Mevlevihanelerin kalbi olarak görülen mekân ise “Matbâh-ı Şerif” olarak adlandırılan mutfak bölümüdür. Mevleviliğe “çiğ” olarak giren “çilekeş can”, bu bölümde nefsini kırarak pişip olgunlaşır ve bir dervişe dönüşür. Mevleviliğe girmek isteyen kişinin eğitiminin (çilesinin) başladığı ilk mekân olan Matbâh-ı Şerif, 18 farklı hizmetten oluşan 1001 günlük çilenin merkezi konumundadır. Bu 18 hizmet şöyledir; Kazancı Dede, Halife Dede, Dışarı Meydancısı, Çamaşırcı, Ab-rizci (su döken), Şerbetçi, Bulaşıkçı, Dolapçı, Pazarcı, Somatçı, İçeri Meydancısı, Tahmisci, Yatakçı, Dışarı Kandilcisi, Süpürgeci, Çerağcı ve Ayakçı (Hacıgökmen, 2017; 1665). Verilen bu eğitimin ve Matbâh-ı Şerif’in başındaki kişi ise “Ateşbâz-ı Veli” adı verilen Aşçı Dede, diğer adıyla “Sertabbah’tır”. 

Ayrıca Matbâh-ı Şerif’te “Ateşbâz-ı Veli Ocağı” adı verilen özel ve büyük bir ocak bulunmaktadır. Bu büyük ocak,mevlevihanenin kutsal bir sembolü olarak görülmüş ve Mevlânâ Hazretleri döneminde dervişlerin yemeklerini pişirmiş ve keramet sahibi olduğu düşünülen1285 yılında vefat ettiği bilinen Matbâh-ı Şerif’in piri olarak anılan İzzeddin oğlu Şemseddin Yusuf Ateşbâz’ın makamına ithaf edilmiştir (Tanrıkorur, 2000:74-75).

Ateşbâz-ı Veli ve Makamı

Asıl adı “Yusuf Bin İzzeddin” olan Ateşbâz-ı Veli’nin doğum yeri ve doğum tarihi net olarak belirtilmemekle birlikte, 1285 yılında vefat ettiği bilinmektedir. Ateşbâz-ı Veli’nin Mevlana Hazretleri’nin babası Bahâeddin Veled ile birlikte Horasan’dan Konya’ya geldiği kabul edilmektedir. Ömrü boyunca Hz. Mevlânâ ve oğlu Sultan Veled’e hizmet etmiştir. Ateşbâz, Farsçada “ateşle oynayan, onunla meşgul olan kişi” anlamına gelmekte olup Ateşbâz-ı Veli hayatı boyunca bu isimle anılmıştır (Tanrıkorur, 2000:68).

Ateşbâz-ı Veli, Mevleviliğe gönül vermiş acemi dervişlerin ilk öğretmeni ve daimi hocası olmuştur. Eğitim işleriyle ilgilenmesinin yanında, asıl görevi ve sorumluluğu matbah işleridir. Matbahta aşçılıkla beraber, tüm dergâhın muhasebesinden de sorumlu tutulmaktadır.

Matbah ve dergâh işleri,görev ve sorumluluklarının yanı sıra Ateşbâz-ı Veli de diğer dervişler gibi mevlevihanede nefsini terbiye ederek Allah’a ulaşma yolundaki çilekeş bir derviştir (Aksoy, Akbulut ve İflazoğlu, 2016: 98; Büyükipekçi, 2019:29).

Mevlevilik kültüründe çilekeş canların eğitimi öncelikli tutulduğu için eğitimden sorumlu olan Ateşbâz-ı Veli ve makamı en başta gelmektedir. Bu sebeple, Mevlevihane içinde çile çeken acemi bir dervişle ilgili kararlarda söz sahibi ateşbaz makamında bulunan kişi olmuştur. Matbah bölümü Mevlevi dergâhın kalbini oluşturmaktadır. Matbâh-ı Şerif o kadar değerli tutulmuştur ki Mevlevi hanelerde “Ateşbâz-ı Veli Ocağı” adı verilen özel bir ocak bulunmaktadır. Ateşbâz-ı Veli’ye olan saygıdan ve verilen değerin göstergesi olarak bu özel ocağın üstünde “Ya Hazret-i Ateşbâz-ı Veli” yazısı bulunmaktadır. 

Ateşbâz-ı Veli ocağında, özel günlerde “Ateşbâz-ı Veli Kazanı” denilen bir kazanda aş pişirilir ve özenle yıkanıp bezlere sarılarak muhafaza edildiği yere kaldırılmıştır. Mevlevihanede ona karşı duyulan saygının göstergesi olarak matbahta Ateşbâz-ı Veli postu bulunmakta olup, matbahın her sabah açılışında ve yemek faslından sonra dervişlerce çekilen gülbankta (hep bir ağızdan okunan dua) Ateşbaz-ı Veli’nin adı geçirilmiştir (Hacıgökmen, 2017: 164).

Matbâh-ı Şerif’in Mevlevihanelerdeki Yeri ve Önemi

Matbâh-ı Şerif, Mevlevi kültüründe mevlevihanelerin en değerli bölümü olarak sayılmaktadır. Mutfağın önünden geçerken selama durma âdeti de, Mevlevi kültüründeki önemini ve Matbâh-ı Şerif’e ne kadar saygı duyulduğunu göstermektedir. Gösterilen saygının gereği olarak Matbâh-ı Şerif’te yüksek sesle konuşulmaz, gürültü yapılmaz ve asla gülünmez. “Matbah” kelime anlamı olarak yemek pişirilen yer, mutfak anlamına gelmesine rağmen Mevlevi kültüründe mecazi anlamında kullanılmaktadır. Mutfak bölümünün asıl görevi yemek pişirmek, yemek yemek olsa da Mevlevi kültüründe Mevleviliğe yeni giren dervişlerin 1001 günlük çilelerini tamamladıkları, manevi olarak piştiği, olgunlaşıp derviş olduğu yerdir (Büyükipekçi, 2019:28). Mevlevi kültüründe çileye giren derviş adayları ne olursa olsun Matbâh-ı Şerif’in dışında kalamazlar, uyuyamazlardı. Eğer mutfak dışında kalırlarsa çileleri kırılmış sayılıp çileye en baştan başlamak zorunda kalırlardı (Demirci, 2007:111).

Mevlevihanelerdeki mutfak bölümü sadece yemek yapılan bir bölüm değil, dervişliğe ilk adım atacak olan acemilerin tasavvuf öğretileri doğrultusunda ilerledikleri, sema edilen, yemek yenilen, sohbetler edilen, çilekeşlerin yatıp kalktıkları ve yeri geldiğinde vefat eden dervişlerin cenazelerinin yıkandığı, barınma, beslenme ve tüm yaşamsal faaliyetlerin bir arada gerçekleştirildiği alan olarak görülmektedir. Ayrıca burada suyun olması ve ısıtılma imkânının bulunması nedeniyle, Matbâh-ı Şerif aynı zamanda “Gasil-hâne” (cenazenin yıkanıldığı yer) olarak da kullanılmıştır. Matbah içinde ısıtılan su Meydân-ı Şerif’e taşınmış ve bu bölümde cenaze yıkanmıştır (Azsöz, 2016:36).

Matbâh-ı Şerif bir çilehanedir ve Mevlevi kültürüne göre de çile mutfakta başlar. Mevleviliğe yeni adım atmış dervişler girdikleri çileyle kendilerini benliklerinden ve bencilliklerinden arındırarak 1001 günün sonunda Allah’a erişmeyi hedeflemişlerdir. Çilenin mutfakta başlamasının sebebi ise, nasıl ham bir yiyecek ocakta pişerek yeni şeklini ve kıvamını alıyorsa, acemi dervişlerinde tıpkı bir kazan dolusu yemek gibi Mevlevi ocağında pişip olgunlaşması ve yeni bir şekle bürünmesi beklenmektedir. Mevlevilikte mecaz kullanılarak yemeğin pişmesiyle bir dervişin olgunlaşması benzetilmiş ve Mevlevi kültüründe bu olgu zamanla bir ritüele dönüşmüştür (Aksoy, Akbulut ve İflazoğlu, 2016:97).

Mevlevihanelerde Matbâh-ı Şerif içerisinde acemi dervişlerin eğitiminden sorumlu tutulan kişi ise aşçı dededir. Baş aşçı görevi gören aşçı dedelerin en başında gelen kişi Ateşbâz-ı Veli’dir. Ateşbâz-ı Veli, Mevlana zamanında yaşamış ve çile için gelen tasavvuf yolundaki derviş adaylarını eğitmekle görevlendirilmiştir. Ateşbâz-ı Veli’nin vefatından sonra ise aşçı dede makamına titizlikle seçilen kişiler tarafından bu görev, Mevlevilikte en önemli görev olarak yerine getirilmeye devam etmiştir (Aksoy, Akbulut ve İflazoğlu, 2016:97).

Matbâh-ı Şerif’in Mekânsal Yapısı

Mevlevihanelerdeki Matbâh-ı Şerif, AteşbâzıVeli makamı da denilen ocaklar, somathane, saka postu ve acemi dervişlerin sema talimlerinin yapıldığı alanla beraber dört temel bölümden meydana gelmektedir. Matbahta ek olarak çilekeş canlar odası ve kiler bölümünün de yer aldığı bilinmektedir. Ayrıca, özel amaçlar için kullanılabilecek şerbethane, bulaşıklık, kahve ocağı, fırın, harem mutfağı, kiler, ahır ve
kümes gibi farklı bölümlerin Matbah-ı Şerif’e bağlı bulunduğu da kaynaklarda belirtilmektedir (Ürekli, 2010:34).

Matbahın girişinde yemeklerin piştiği ve ocakların yer aldığı Ateşbâz-ı Veli makamı yani mutfak bölümü bulunmaktadır. Ayrıca bu bölümde dervişlerin çileye başladıkları andan itibaren 3 gün boyunca Allah’a ulaşma yolunda sabır göstererek bekledikleri “saka postu” da yer almaktadır. Bu alana saka postu adı verilmesinin nedeni ise, acemi dervişlerin 1001 günlük çile yolunda hakikate erişmenin verdiği susuzluğunu gidermek ve kendinden sonra gelen, Allah’a olan aşklarının ateşiyle yanan yeni derviş adaylarına su verecek olmasını mecazi şekilde anlatmasıdır (Yıldız ve Özkan, 2017:51).

Ateşbâz-ı Veli makamından yani ocak bölümünden basamaklarla çıkılan, “somathane” adı verilen yemek yeme alanı bulunmaktadır. Yer sofrası olarak bilinen somat, Matbâh-ı Şerif’te yemek yemek için kullanılmıştır. Yemekler ocak bölümünde pişince Kazancı Dede (Aşçı Dede’nin yardımcısı) niyaz eşliğinde gülbang çeker ve yuvarlak tahtadan sofra hazırlanırdı (Yıldız ve Özkan, 2017:51).

Mevlevi kültüründe dervişlerin somatı hazırlarken ve yemek yeme esnasında birçok kurala uyması gerekmektedir. Mevlevilerin sofra kurallarındaki en önemli unsurlardan biri kaşıkların duruş biçimleridir. Yemek yenilecek kaşıklar sofraya yüzleri solda ve yere kapalı, sapları sağa doğru olacak şekilde yerleştirilirdi. Mevlevilikte bu duruma, kaşık için “niyazda” olduğu söylenirdi. Kaşıkta kalabilecek yemek artığının görülmemesi için kaşıklar sofraya bu şekilde konulmaktaydı. Kaşıkların yüzleri yukarı bakacak ve açıkta kalacak şekilde sofraya yerleştirilmesine de kaşık için “şükürde” ifadesi kullanılmıştır. 

Yemeğe başlamadan önce dervişlere su servisi yapacak canlar, su testisini ve bardakları hazırlayıp sofranın başında beklerdi (Ertaş, Bulut Solak ve Kılınç, 2017:56). Somathanede ortaya kurulan sofranın üzerine “dolaylı havlu” denilen bir sofra bezi serilirdi. Bu sofra bezi sofradan yere kadar 1 karış uzunlukta ve dervişlerin dizlerini örtebileceği şekilde açılmakta olup, sofranın etrafına da dervişlerin oturması için postlar yerleştirildi. Kurulan sofranın ardından diğer canları çağırmakla sorumlu derviş ilk olarak şeyhin kapısında, daha sonra diğer dervişlerin bulunduğu bölümde “Hu! Somat’a sala.” şeklinde bağırıp herkesi sofra etrafına toplardı (Pala Azsöz, 2018:103).

Dervişler sofranın etrafına oturduktan sonra herkesin önüne bir tutum tuz konulurdu. Verilen tuza sağ ellerinin şahadet parmağının ucuyla önce diline sonra da tuza değdirerek tadarlar, bu şekilde kendilerini yemeğe hazırlamış ve ağızlarını temizlemiş olurlardı. Sofraya gelen yemek ortadan ve tek bir kaptan yenirdi. Her derviş sadece kendi önünden yemek yerdi ve bu şekilde kimsenin hakkına girmeden karnını doyururdu. Ayrıca Mevlevi kültüründe yemek yedim denmez, onun yerine “lokma ettim” tabiri kullanılırdı. 

Bir ağız dolusu (yudum) suya “cur’a”, ağzı dolduracak kadar olan bir yudum yemeğe de “lokma” denilmiştir. Yemek boyunca dervişler hiç konuşmaz, gülmez ve bir şey isteyeceklerse canlarla göz teması kurarak sorumlu olan cana isteklerini bildirirlerdi. Sofrada yemek yemekte olan bir derviş eğer su isterse, sofranın başında hazırda bekleyen can suyu dervişe verir ve diğer dervişler kaşıklarını bırakarak suyunu içene kadar onu beklerlerdi. 

Dervişlerin karnı doysa bile sofradan kalkmaz, diğer dervişlerin yemeklerini bitirmesini sessizce beklerlerdi. Son olarak yemeğe başlamadan önce yapılan tuzla ağzı temizleme âdeti tekrarlanır ve yemek sona ererdi (Ertaş, Bulut Solak ve Kılınç, 2017:56). Yemek yeme faslı bittiğinde ise dua edip gülbank çekerek dervişler ayağa kalkar, matbahta sofradan sorumlu dede ve görevli canlar haricinde kimse kalmadığında sofra yerden kaldırılırdı (Pala Azsöz, 2018:103).

Yemek dışında kahvaltı, sohbet eşliğinde yenen çerez gibi durumlarda kullanılan “Elif-i Somat” denilen, Arapça’daki elif harfine benzetilen ve ince uzunlamasına meşinden yapılma yer sofrası kurulurdu. Yemek faslı bittikten sonra da katlanıp kaldırılırdı. Bu sofra haricinde dervişlerin erzak alışverişine giderken yanlarına aldığı ya da uzun yola çıkan dervişin yanında götürdüğü yiyeceği koyduğu cepli deriden yapılma bez parçasına da “Elif-i Somat” denildiği bilinmektedir (Tanrıkorur, 2000:85).

Dervişlerin sema talimlerini yaptıkları bölüm ise, giriş kısmından 4-5 basamak kadar yüksekte ve ahşaptan yapılmış ayrı bir kısımdır. Sema talimlerinin yapıldığı bu meşk yerinde belirli aralıklarla pirinçten yapılma düzgünce çakılmış çiviler bulunmaktadır. Dervişler zemine çakılı olan bu çiviyi başparmağıyla diğer parmağının arasına yerleştirerek sema eğitimlerini almışlardır. Dervişlerin yaptıkları bu sema talimlerine “çark atma” denilmektedir. 

Tasavvufi eğitime gönüllü olarak giren acemi dervişler 1001 günlük çileleri boyunca matbah dışına çıkamadıkları için, devamlı olarak kaldıkları “çilekeş canlar odası” da matbah kısmında yer almaktadır. İlk inşa edilen Mevlevihanelerde çilekeş canların avluyu ve gelip geçenleri seyredebilmeleri için çilekeş canlar odası, Matbâh-ı Şerif’in daha yüksekte bulunan “galeri” adı verilen bölümünde bulunmaktadır (Yıldız ve Özkan, 2017:51).

Mevlevihanelerde ayrıca “Meydân-ı Şerif” bulunmaktadır. Dervişlerin her sabah toplandığı bu mekânda kapının kenarında ayrı bir bölümde “Kahve Ocağı” yer almaktadır. Kahve içme âdeti, Mevlevi geleneklerinde önemli bir yer tutmaktadır. Kahvaltıdan sonra Meydân-ı Şerif’te toplanan dervişlerin yaptıkları bu sohbetli toplantılara her daim çay veya kahve eşlik etmiştir. Ayrıca bu bölümde misafir kabulü, meşk, sema gösterisi gibi faaliyetlerle birlikte içilen çay ve kahveler, “Kahve Köçeği” adı verilen derviş tarafından kahve ocağı bölümünde hazırlanıp dervişlere ikram edilmiştir (Pala Azsöz, 2018:104-105; Tanrıkorur, 2000:95).

Aynı zamanda harem halkı için ayrı bir “Harem Mutfağı” da mevlevihanelerde yer almaktadır. Sadece harem halkına hizmet eden harem mutfağı, mevlevihane içinde ana mutfaktan oldukça küçük ve genellikle ana mutfağın bitişiğine konumlandırılmıştır. Harem halkı bu mutfakta ana mutfak bölümünden gelen yemekleri ısıtıp tüketmiştir. 

Ayrıca reçel, şerbet, şurup, çeşitli tatlılar ve ufak çaplı yemeklerde bu bölümde yapılmıştır (Pala Azsöz, 2018:102). Harem mutfağında hazırlanan şerbetler, ayrıca farklı bir bölüm olan şerbethanelerde de hazırlanmaktaydı ve bazı kaynaklarda mevlevihaneler içinde “Şerbethane” adı altında ayrı bir bölümün bulunduğu da belirtilmiştir. Özel günler için düzenlenen toplantılarda dağıtılacak olan şerbetler bu bölümde hazırlanır, depolanır ve gelen misafirlere dağıtılırdı. Ancak daha küçük mevlevihanelerde şerbet hazırlamak için özel bir bölümün yer almadığı ve bu ihtiyacın mutfak ya da kahve ocağında giderildiği görülmektedir. 

“Şerbet” kelimesine bakıldığında ise, eski Türk kültüründe alkolsüz, şekerli içeceklerin hepsine bu ismin verildiği ve gelen misafire ikram edilen içeceklerin başında geldiği bilinmektedir (Tanrıkorur, 2000:98).

Ayrıca mevlevihanelerde özel amaçlar için kullanılan farklı bölümler de yer almaktadır. Bu durum mevlevihanenin büyüklüğüne göre değişiklik göstermektedir. Örneğin; matbah bölümünün alt kısmında lokma kazanının bulunduğu bodruma “kazanlık” denilmiştir. Bu alan ayrıca, edep dışı davranışta bulunmuş dervişlerin cezalandırılması için kullanılmış ve hapishane görevi de görmüştür. Başka bir Mevlevi tabiri de “kuzuluktur”. Matbah-ı Şerif’in duvarlarındaki küçük bölmelere verilen isimdir ve bu alanda su tası, peşkir gibi sofrada kullanılacak malzemeler tutulmuştur. Diğer mutfak araç gereçlerinin muhafaza edildiği bölüme de “kazan yatağı” adı verilmiştir (Yıldız, 2017: 66-6768).

Matbâh-ı Şerif’in tamamlayıcısı olarak görülen bir başka alan da mevlevihanenin tüm erzakının muhafaza edildiği ve depolandığı “kiler” bölümüdür. Onun haricinde, mutfağa dâhil olacak şekilde konumlandırılmış “fırın” olarak adlandırılan mevlevihanede bulunanların tüketeceği ekmeklerin piştiği bölüm de bulunmaktadır. Mevlevihanelerin büyük bir kısmında bostan, sebze ve meyve bahçesi bulunduğu gibi etinden, sütünden ve yumurtasından faydalanılmak üzere bakılan hayvanlar için ahır ve kümes gibi mekânların yer aldığı da bilinmektedir. Genellikle büyük bahçenin “arka bahçe” denilen ve göze batmayan bölümünde ahır ve kümeslerin bulunduğu görülmektedir. 

Ayrıca Mevlevi kültüründe bazı mevlevihanelerde mutfağa balık girmediği ve pislik yediği için tarikat mensupları tarafından tavuğu yemenin de makbul sayılmadığı görülmüştür. Tekkede yemek için alınan tavukların da tekkenin kümesinden, alındıktan sonra en az üç gün temiz yem ile beslenip tüketildiği bilinmektedir (Tanrıkorur, 2000:97-99).

Matbâh-ı Şerif’te Yapılan Sembolik Yiyecekler ve Kullanılan Araç Gereçler

Tekke mutfaklarının geneline ve Mevlevi mutfağına bakıldığında, kullanılan bazı eşyaların ve yiyeceklerin, mutasavvıflar için değerli görüldükleri ve bunlara çeşitli anlamlar yükledikleri anlaşılmaktadır. Mevlevihanelerde tüketilen pek çok yiyeceğin ve yemek yapımında ihtiyaç duyulan araç gereçlerin belirlenmiş ritüellere dayandırılarak kullanılması bunların tarikat mensupları tarafından birer simge olarak değerlendirildiğini göstermektedir (Gündüzöz, 2017:1218-1222).

İnsan hayatının temel içeceği olan suyu temsil eden çorba, toprağı temsil eden et ve sebzeler, ateşi temsil eden pilav ve börek, gelecek nesilleri temsil eden pastırmalı yumurta ve aşkların en büyüğü olan Allah aşkını temsil eden kaymaklı güllaç, mevlevihanelerin mutfaklarında belirli günlerde ve törenlerle pişen yemeklerden bazılarıdır (Aksoy, Akbulut ve İflazoğlu, 2016: 101; Tosun, 2004:128).

Mevlevilikte dervişler, “az ye, az uyu ve az konuş” felsefesini benimseyip her hareketlerinde nefis terbiyelerini vurgulamışlardır. Açlık ve az yemek yemek, dervişlerin nefislerini terbiye ettikleri süreçte önemli unsurlardan biri olarak görülmüştür. Bu görüş doğrultusunda Allah’a ulaşmanın mutluluğuna, maddi karın tokluğu ile değil, ibadetle gelecek olan manevi doygunluk ile ulaşacaklarına inanmışlardır. 

Dervişlerin, Allah yolunda yaptıkları ibadetlerin tamamlayıcısı olarak gördükleri yemek yeme faaliyetlerini ve pişirme aşamalarını sembolik anlamlar yükleyerek kutsallaştırdıkları ve dualar eşliğinde ve toplu olarak oturulan sofralarının adeta tören niteliğinde olduğu görülmektedir (Ceylan ve Yaman, 2018:2174). Mevlevi mutfak adabında yenilen yemeğin, kurulan sofranın yüceliğine hakaret etmemek ve nimeti verenin Allah olduğunu düşünerek hareket etmek de sofranın kurallarından sayılmıştır (Gündüzöz, 2017:1228).

Mutfak bölümünde günlük yemeklerin yanı sıra, özel günlerde törenler eşliğinde lokma ve aşure gibi Mevlevi kültüründe manevi değeri yüksek olan yemekler de pişirilmiştir. Ritüele dayalı pişirilen ve sembolik anlamlar yüklenen yiyeceklerin başında lokma gelmektedir. Bir matbah canı çilesini tamamladığında, cuma ve pazartesi geceleri pirinç, et, soğan, nohut, kişniş ve fıstık kullanılarak yapılan “lokma” adı verilen özel bir pilav pişirilirdi. Pişirme esnasında lokma için özel olarak matbahta bulundurulan, içinde lokma haricinde yemek pişirilmeyen ve özenle sarılıp saklanan “lokma kazanı” kullanılmaktaydı. 

Eskimesi istenmeyen ve her zaman gümüş gibi parlak olan lokma kazanı, onun için ayrılmış özel dolapta muhafaza edilirdi. Matbâh-ı Şerif’te lokma pişirilirken kapı kilitlenir ve mutfakta lokmayı pişirmeden sorumlu dervişler haricindeki kimse bulundurulmazdı. Matbahta bulunan dervişler, lokmanın piştiği süre boyunca niyazda beklerlerdi. Bu özel tören için Mevleviler, “lokma basmak” tabirini kullanmışlardır (Tosun, 2004:128).

Mevlevihanelerde kullanılan kazan, kurulan sofraların ve misafire yapılan ikramların değeri bakımından, İslami gelenekler içinde cömertliğin bir sembolü sayılmakla birlikte, eski Türk kültürlerinden günümüze ulaşan ve pek çok sembolik anlam içeren figür olmuştur. Eski Türk kültüründe demirin kutsal sayılmasıyla birlikte kazan, yeniden doğma ve ateşe hükmetme gibi inanç faktörleriyle birlikte toplu yemeklerin sembolü olarak görülmektedir. 

Kazan, cömertliğin ve misafirperverliğin simgesi olarak görülmüş ve her dönemde dini merasimlerin merkezinde yer almıştır. Halk arasında dergâhın kazanında pişen yemeğin bereketli olduğu ve bu yemekten yiyen kişinin, o yemeğin bereketinden, manevi güzelliğinden faydalanacağı düşünülmekteydi. Geleneklerine bağlı olan Mevlevilik kültüründe “kurban kesmek” yerine “kazan kaynatmak” tabirinin kullanılması da kazana verilen önemi göstermektedir (Gündüzöz, 2017: 1232-1234).

Matbâh-ı Şerif’te, Muharrem ayının 10 gecesi boyunca dualar ve törenler eşliğinde Kerbela şehitlerinin ruhları için Aşure pişirilirdi. Aşure, saatlerce özel kıyafetler giymiş dervişler tarafından sessizce ve dönüşümlü şekilde karıştırılarak pişirilirdi. Pişirme sırasında aşureyi “mablak” adı verilen özel tahtayla karıştıran dervişler ilk olarak kendilerine bakacak şekilde elif harfi çizerler, karıştırmaya devam ederken Arap harfleriyle “Allah” yazarlardı (Tosun, 2004:131-132). 

Ertesi sabah ise gece merasimle pişen aşure kazanla Meydân-ı Şerif’e çıkartılır ve elinde kabıyla gelen herkese, okullara, cezaevlerine, halkın her kesimine şifalı olarak görülen bu aşureden dağıtılırdı. Öğle yemeği zamanında Meydan-ı Şerif’e herkesin oturabileceği somatlar kurulur, çevredeki bütün tarikatların dervişleri dualar ve zikir eşliğinde aşureyi yiyerek bir araya gelmiş olurlardı. Böylece tarikatlar arasındaki birlik ve beraberlik güçlenerek devam ederdi (Tanrıkorur, 2000:86).

Dergâhların mutfaklarında çorba içmek önemli bir yere sahiptir. “Tekkeyi bekleyen çorbayı içer” sözü de verilen önemi göstermektedir. Tasavvuf kültürünün gerekliliklerinden biri olan çile döneminde yemek çeşitlerini azaltma geleneği ile birlikte çorba, yeri geldiğinde tek başına tüketilen bir yemek olmuştur. Mevlevilerin mutfak kültürüne özgü olduğu bilinen düğün ve bamya çorbası, Mevlevi sofralarından eksik edilmeyen, neredeyse her akşam pişirilen yemekler arasında gösterilmektedir (Tosun, 2004: 127; Ceylan ve Yaman, 2018: 2176).

Mevlânâ Hazretleri, Mesnevi ve Divân-ı Kebir eserlerinde kebap, ciğer kebabı gibi birçok et yemeğinden ve bu yemeklerin öneminden bahsetmiştir. Mevlevihanelerin mutfaklarında, buğdaydan ve gerdan etinden saatlerce dövülerek yapılan “herise (keşkek)”nin, özellikle tasavvuf kültüründe önemli bir sembol olduğu belirtilmiştir. Uzunsüre dövülerek et ve buğdayın eriyip iç içe geçmesiyle pişen heriseyi, Allah ve tasavvuf aşkıyla pişmiş, benliğini bırakarak tek vücut olmuş dervişlere benzeten Mevlânâ Hazretleri onları “Herkes heriseye dönmüştür. 

Hiçbiri öbüründen farklı değildir, ama bu birliği de birlikte gark olmayan bilmez de, fark etmez de...” şeklinde ifade etmiştir. Dergâh mutfaklarında çeşitliliği ile birlikte, kutsal kabul edilen ve değer verilen bir diğer yiyecek de ekmektir. Mevlânâ Hazretleri, ekmeğin insan üzerindeki etkilerini ve ekmeğe verilen önemi vurgularken “Ekmek sofrada durduğu sürece cansızdır, fakat insan vücudunda neşeli ruh kesilir. Sofrada duran o ekmeğin can olması imkânsızdır, fakat can, selsebil suyuyla o olmayacak şeyi yapar, ekmeği ruh haline getirir.” ifadesini kullanmıştır (Ceylan ve Yaman, 2018:2176).

Mevlevihanelerde sıklıkla tüketilen içeceklerden olan şerbetler, Mevlevilik’te önemli bir yere sahiptir. Mevlevi kültüründe gerçekleştirilen törenlerden önce ve sonra dervişlere şerbetler ikram edilmiştir. Farklı yerlerden gelen misafir dervişlerin sohbetlerinden sonra, özellikle gül şerbetinin ikram edildiği ve önemli şerbetlerden biri olduğu, günümüzde de hala özel günlerde tüketildiği bilinmektedir. Gül şerbetinin haricinde sirke ve balla yapılan “Sirkencübin” de mevlevihanelerde tüketilen önemli diğer içecekler arasında yer almaktadır (Tosun, 2004: 132; Ertaş, Bulut Solak ve Kılınç, 2017:62).

Selçuklu döneminde faaliyet göstermiş olan Mevleviliğin mutfakta kullanmış olduğu araç gereçlere bakıldığında ise kaşık, kalbur, kepçe, çanak, çömlek, tencere, güveç, kâse, sürahi ve kadeh gibi malzemeler dikkat çekmektedir. Sultan Veled, mutfak araç gereçlerinden biri olan kâselerin, dergâhlardaki dervişlerin birbirlerinden ayrı olarak yedikleri yemekler için kullanıldığından da bahsetmiştir (Akpınar, 2016:93). Ayrıca Mevlevi mutfağında yemek pişirirken, ısıyı her bölüme eşit dağıtan bakır kaplar kullanılmıştır. Yemek yerken ve her çeşit yemeği pişirirken karıştırmak için de tahta kaşık tercih edilmiştir. Yağ ve unun kavrulmasını gerektiren helva, çorba gibi yemekleri hazırlarken dibi yuvarlak bakır tencereler kullanıldığı da bilinmektedir (Büyükipekçi, 2019; 33).

Tekin’in (2017) Yenikapı Mevlevihanesi’nin araç gereçlerini incelediği çalışmasına bakıldığında, Mevlevi dergâhında kullanılmış eşyalar hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Mevlevihanelerde bulunan somathane bölümünde dergâhtaki bütün dervişlerin yemeklerini ortak sahandan yedikleri bilinmektedir. Kullanılan araç gereçler arasında bulunan ayaklı sahanın ortadan yemek yemeyi kolaylaştırdığı ve bu amaçla kullanıldığı düşünülmektedir. Ayrıca listede görülen 8 adet dede sahanının bulunması da, dervişler ve dedeler için ayrı yemek kaplarının kullanıldığını göstermektedir.

Tablo 1. Yenikapı Mevlevihanesi’nde Kullanılan Araç Gereçler

Kazan 1
Dede Sahanı 8
Leşkeri Sahanı 3
Pilav Sahanı 2
Leşkeri 5
Ayaklı Sahan 9
Hoşaf Sahanı 2
Çorba Tası 4
Vasat Sini 2
Kebir Kahve İbriği 1
Vasat ve Sagır Kahve İbrik 3
Kahve Seti 2
ZencirKefce 1
Kantar 1
Satır 1
Kebap Şişi 4
Sagır Sac Ocak 2

Kaynak: (Tekin, 2017; 58-59).

Mevleviler’in sabah namazının ve akşam yemeğinin ardından içtikleri kahve, onlar için önemli bir içecek olmuştur. Yenikapı Mevlevihanesi’nde kullanılan büyük kahve ibriği, 3 adet küçük kahve ibriği ve 2 adet kahve setinin bulunması da, dervişlerin kahveye verdikleri önemi vurgulamaktadır. Mevlevihanede kullanılmış olan 2 adet hoşaf sahanı da gösteriyor ki Mevleviler, bir sahana adını verecek kadar hoşafa önem vermişlerdir. Ete ve et ile yapılan yemeklere saygı duyan Mevleviler’in kullandıkları kebap şişleri de dergâhta kebap yapıldığının kanıtı olarak gösterilebilir (Tekin, 2017: 58).

SONUÇ

Özünü Mevlana Hazretlerinden almış, Sultan Veled ile kurulmuş ve Ulu Arif Çelebi ile Anadolu topraklarına yayılmış olan Mevlevilik, yedi asır boyunca yayıldığı topraklarda varlığını sürdürmüş bir tarikattır. Mevleviliğin ulaştığı her bölgede tarikatın yapısı olan mevlevihanelerin kurulması sağlanmıştır. Mevlevihaneler yapısal olarak incelendiğinde yaşamsal fonksiyonları gerçekleştirirken ibadet, eğitim, barınma gibi ihtiyaçların bir bütün olarak ele alındığı ve çoğunlukla aynı birim içinde çözüldüğü görülmektedir. 

Semahane, mescid, Matbâh-ı Şerif, Meydân-ı Şerif, somathane, türbe, harem, selamlık, dedegan hücreleri gibi birçok bölümden oluşan mevlevihanelerin en önemli bölümü ve kalbi olarak nitelendirilen bölümü ise Matbah-ı Şerif yani mutfak bölümüdür. Bu kadar önemli görülmesinin sebebi ise Mevlevilik kültürüne girmek isteyen bir canın bu yolda ilk adımlarını matbah bölümünde atmasıdır. Mutfak bölümü her ne kadar sadece yemek pişirilen alan olarak görülse de, Mevleviliğe girmeye karar vermiş çilekeş canların 1001 günlük çilelerini tamamladıkları tıpkı bir yemek gibi piştikleri bir çilehanedir.

Matbah bölümünün kutsal sayılması ile birlikte aşçılık mesleği de Mevlana zamanında en çok itibar gören meslek haline gelmiş ve ruhani bir makam olarak değerlendirilmiştir. Adına türbe yaptırılan dünyadaki ilk ve tek aşçının Mevlana döneminde yaşamış ve Mevlana Hazretleri’ne hizmet etmiş Ateşbâz-ı Veli olması da verilen önemi göstermektedir. Mevlevihane içinde en önemli bölüm matbah olduğu gibi en önemli kişi de ateşbaz-ı veli ve bulunduğu makamdır.

Yemek yeme faaliyeti Mevleviler için sıradan bir eylem değildir. Çoğunlukla ibadetlerin tamamlayıcısı olarak kabul edildiği için törensel nitelik taşır. Mevlevilikte sofraya bir arada oturulması, gülbanklar eşliğinde ve simgesel hareketlerle sofranın kutsallaştırılması zamanla gelenekselleşmiştir. Dini unsurların vücut bulduğu bazı yiyecekler ve araç gereçler onlar için önemli görülmüş ve törenler eşliğinde yemeklerini pişirmişlerdir. 

Mevlevihanelerde tüketilen pek çok yiyeceğin ve yemek yapımında ihtiyaç duyulan araç gereçlerin belirlenmiş ritüellere dayandırılarak kullanılması bunların tarikat mensupları tarafından birer simge olarak değerlendirildiğini göstermektedir. Suyu temsil eden çorba, toprağı temsil eden et ve sebze, ateşi temsil eden pilav ve börek, gelecek nesilleri temsil eden pastırmalı yumurta, Allah aşkını temsil eden güllaç, törenlerle pişen lokma, aşure ve herise bu özel yemeklerdendir.

Törenler eşliğinde pişen yemekler haricinde mutfakta sembolik anlamlar yüklenen birçok araç gereç de bulunmaktadır. Kaynaklarda sıkça yer almasa da aşure pişerken kullanılan mablak, yemek yerken kullanılan tahta kaşıklar, yemek pişirme sırasında kullanılan bakır tencereler, sofraya koyulan sahanlar, lokma pişirilirken kullanılan özel gümüş kazan, kepçe, çanak, çömlek, tencere, güveç, kâse, sürahi, kadeh ve kahve ibriği gibi birçok araç gerecin matbahta özel amaçlarla kullanıldığı görülmektedir. Mevlevilik kültürünün asırlar öncesine dayanması ve günümüze ulaşan kaynakların yetersizliği ile matbahta kullanılmış olan sembolik anlamlar yüklenmiş araç gereçlerin sadece bir kısmına ulaşılabilmiştir.

KAYNAKÇA
Akpınar, A. (2016). Mevlevi Kaynaklarına Göre Selçuklu Türkiye’sinde Sosyal ve Kültürel Hayat (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Aksoy, M., Akbulut, A.B. ve İflazoğlu, N. (2016). Mevlevilikte Mutfak Kültürü ve Ateşbâz-ı Veli Makamı, Journal of Tourism and Gastronomy Studies 4(1): 96-103.
Antoloji.com Kültür ve Sanat, (2004). Mevlânâ Celaleddin Rumi, Şiirler, https://img. antoloji.com/i/sair/pdf/9/mevlana_celaleddin_rumi_1799_77370.pdf, (Erişim Tarihi: 27.04.2020).
Arapoğlu, M. (2010). Üsküdar Mevlevihanesi’nin Tarihsel Gelişimi ve Yeniden Değerlendirilmesi (Yüksek Lisans Tezi), Haliç Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Azsöz, G. (2016). Mevlevihanelerde Matbâh-ı Şerif, Toros Üniversitesi İİSBF Sosyal Bilimler Dergisi, 3(5): 31-44.
Bölükbaşı, A. (2011). Türkiye’de Popüler Kültür Alanı Olarak Tasavvuf: Mevlânâ ve Mevlevilik Örneği (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Büyükipekçi, B. (2019). Gastronomi Turizmi Açısından Mevlevi Mutfağının Konya Tu-
rizmine Katkısı (Yüksek Lisans Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Ceylan, F. ve Yaman, M. (2018). Ritüele Dönüşen Mutfak: Mevlevi Mutfağı, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 7(3): 2172-2179.
Çelik, C. (2002). Mevlana’nın Fikirlerinin Türklerin Dini Hayatına Etkileri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(12): 21-38.
Demirci, M. (2007). Bir Eğitim Aracı Olarak Mevlevi Çilesi, Marife Dergisi, 7(3): 105-122.
Erdoğdu, A. (1996). Konya Mevlevi Dergâhı’nın Kaynakları ve İdaresi Üzerine Düşünceler ve Belgeler, Türk Tarih Kurumu, 17(21): 41-71.
Ertaş, M., Bulut Solak, B. ve Kılınç, C.Ç. (2017). Konya’da Mevlevi Mutfağı Yiyeceklerinin Gastronomi Turizminde Canlandırması, Gazi Üniversitesi Turizm Fakültesi
Dergisi, 1 (2017): 52-70.
Gündüzöz, G. (2017). Anadolu Derviş Sofrasında Hoca AhmedYesevi’nin İzleri
Derviş Lokmasının Menkıbevi Referansları, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 21(2): 12171247.
Hacıgökmen, M.A. (2017). Ateşbâz-ı Veli ve Mevlevilikteki Önemi, Uluslararası Turizm ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2: 161-167.
Haksever, A.C. (2007). Çorum’da Mevlevilik: Tarihi Süreci ve Son Temsilcileri, Tasavvufİlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 8(9): 143-164.
Kara, M. (2006). Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ ve Mevlevilik, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 15(1): 1-22.
Közleme, O. (2012). Türk Mutfak Kültürü ve Din (Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Küçük, S. (2000). XIX. Asırda Mevlevilik ve Mevleviler (Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Küçükbezirci, Y. (2013). Mevlânâ’nın Hoşgörü Felsefesi ve İletişim, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 30: 12-25.
Mermer, A. (2014). Osmanlı Kültür ve Edebiyatına Kaynaklık Eden Bir İnanç Merkezi: Mevlevilik, 12. Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi, 30 Ağustos 06 Eylül, 1247-1254.
Odabaşı, A. S. (2001). Konya Mutfak Kültürü. Konya Ticaret Odası Yayınları, Konya.
Pala Azsöz, G. (2018). Mevlevihanelerde Mekânsal Örgütlenme, Kırklareli University Journal of Engineering and Science, 4(1): 91-111.
Tanrıkorur, Ş.B. (2000). Türkiye Mevlevihanelerinin Mimari Özellikleri (Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Tasavvuf, (2007). Yrd. Doç. Dr. Sezai Küçük ile Söyleşi, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 8 (Mevlana’ya Armağan Sayısı): 323-350, Ankara.
Tekin, Ö. (2014). Yenikapı Mevlevihanesi (Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi 165 Nolu Zarf Işığında) (Yüksek Lisans Tezi), Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Tosun, N. (2004). Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 5(12): 123-135.
Ürekli, B. (2010). Samsun Mevlevihanesi (Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi’ndeki Belgelere Göre) (Yüksek Lisans Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Yıldız, İ. (2017). Mevlevi Kültürü Mutfak Terimleri Üzerine Adbilimsel Bir Çalışma (Yüksek Lisans Tezi), Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep.
Yıldız, İ. ve Özkan, A. (2017). Türk Tasavvuf Öğretisi Olarak Mevlevilikte Manevi Eğitim, Uluslararası Türk Kültür Coğrafyasında Sosyal Bilimler Dergisi (TURKSOSBİLDER), 02(01): 48-55.

Has aşçıbaşı Ahmet ÖZDEMİR olarak kaynak gördüğüm:
Sn. İrem ÇAFA, Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz SEÇİM ve Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Büşra MADENCİ' ye ilgili "Mevlevihanenin Kalbi Matbâh-ı Şerif" isimli akademik çalışmaları için yürekten teşekkür eder mesleki yaşamlarında başarılar dilerim. Profesyonel mutfaklarda ve gastronomi ve aşçılık camiasında ihtiyacı olanlar tarafından mutlaka örnek olarak dikkate alınacaktır.

Konya Gastronomisinde Ateşbaz-ı Veli

 Konya Gastronomisinde Ateşbaz-ı Veli


Konya İlinin Bir Destinasyon Olarak Pazarlanmasında Ateşbaz-I Veli Hazretleri’nin Rolü
Onur TUGAY "Yüksek Lisans Öğrencisi"
Ayça TUNCA "Yüksek Lisans Öğrencisi" 
Yeliz PEKERŞEN "Dr. Öğr. Üyesi" 

Giriş

Destinasyonların turistik açıdan rekabet güçlerini arttırmaları, kültür gezilerini önemli bir konu hâline getirmektedir. Şehirlerin turizmden gelir elde etmeleri için mevcut turistik değerlerinin pazarlanması önem taşımaktadır (Arat ve Gürhan, 2016: 185). Bu noktada Konya’nın değerli şehir varlıklarından olan Hz. Mevlâna ve Ateşbaz-ı Veli gibi İslami şahsiyetler ve onların türbeleri Konya’ya kutsal şehir statüsü kazandırmanın yanında önemli birer turistik imaj oluşturmaktadır (Kars Bilgili, 2018: 309). 

Günümüzde, Ateşbaz-ı Veli hakkında elde edilen bilgilerin birçoğu Mevlâna ile arasında geçen menkıbe ve türbesinde bulunan kitabeden elde edilen bilgilerdir. Mevcut bilgilerin menkıbevi olması Ateşbaz-ı Veli ile ilgili bilgilerin kesinliği hakkında bir bilinmezlik oluşturmaktadır (Özönder, 1991: 57). Ateşbaz-ı Veli bütün bu bilinmezliğe rağmen Mevlevilikte önemli bir kişiliği temsil etmektedir (Hacıgökmen, 2017: 161). 

Bu doğrultuda çalışmada, Ateşbaz-ı Veli’nin önemi, yapılan tanıtım çalışmalarının yeterliliği ve tanıtım faaliyetlerinin daha iyi yürütülmesi için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği gibi konularda uzman görüşleri alınmıştır. Konya’nın pazarlanmasında Ateşbaz-ı Veli’nin hangi açıdan etkin bir rol oynayacağı, Konya’nın dinsel imajına kattığı değer, uluslararası tanınırlığına etkisi ve turist çekme potansiyeli incelenerek çıkarımlarda bulunulması amaçlanmıştır. 

Bu çalışma Konya Gastronomisinde Ateşbaz-ı Velinin Konya ilinin inanç değerleri, tarihi, kültürel ve doğal mirasların turizm ile ilişkisinin belirlenmesi, Ateşbaz-ı Veli’nin taşıdığı potansiyel göz önünde bulundurulduğunda bir turizm unsuru olarak imaj değerinin yaratılması ve bilinirliğinin sağlanması aynı zamanda Konya ilinin mevcut turizm durumunun değerlendirilmesi ve ileride yapılması gerekenleri ortaya çıkarması açısından önem teşkil etmektedir.

Literatür Konya’nın Tarihi

Konya günümüze kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Devleti’nin himayesi altına girerek birçok kültür ile etkileşim kurmuş bir şehirdir (Konyalı, 1997: 4). Konya ismi, birçok kültürü etkilemiş olan ‘İkonion’ dan gelmektedir. Rivayete göre şehri rahatsız eden bir canavarı öldüren kişiye minnettarlık ifadesi olarak bu olayı anlatan bir anıt yapılmıştır. Bu anıta ‘İkonion’ adı verilmiştir (Karabulut ve Kaynak, 2016: 189). Konya iline ilk yerleşim Neolitik Çağ’da M.Ö. 7000-8000 yıllarında Çumra, Karaman, Seydişehir ve Beyşehir dolaylarında gerçekleşmiştir. Bu yerleşim yerlerinden UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’nde yer alan Çatalhöyük başta olmak üzere Sille, Kilistra, Alaaddin Tepesi, Eflatunpınar gibi anıtlar günümüze miras kalmıştır (Tapur, 2009: 477).

1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya hâkim olan Oğuz boyu komutanlarından Kutalmışoğlu Süleyman Şah Konya ve yöresini fethettikten sonra batıya yönelmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti İznik olarak belirlenmiş ve I. Haçlı Seferi sonrasında İznik kaybedilince başkent Konya’ya taşınmıştır. Konya o tarihten itibaren kısa sürede Anadolu’nun en gelişmiş şehirlerinden biri haline gelerek kültür ve sanatta altın çağını yaşamıştır (Konuk, 2002: 183-184). Bahaeddin Veled, Mevlâna Celaleddin başta olmak üzere birçok mutasavvıf Konya’ya yerleşmiş ve ortaya çıkarttıkları eserler ile şehrin kültür merkezi haline getirilmesine katkı sağlamıştır (Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya İl Halk Kütüphanesi, 2019). Konya, Anadolu Selçukluları’na başkentlik yaptığı yıllarda en parlak dönemini yaşamıştır. Günümüze kadar ayakta kalan saray, cami ve medrese gibi yapılarda Selçuklu kültürünü görmek mümkündür (Bahar, 1994: 316).

15. yüzyılın ortalarına doğru başlayan Osmanlı ve Karaman arasındaki güç mücadelesi şiddetlenmiş bunun sonucunda da şehir tahribata uğramış, nüfusu azalmış ve pek çok vakıf ile eser harap hale gelmiştir. Bölgenin hâkimiyetinin Osmanlı Devleti’ne geçmesi ile Konya ili Karaman eyaletinin merkezi olarak kabul edilmiştir (Yörük, 2017: 353).

Cumhuriyetin ilanı ile 1923 yılında bölgedeki eğitim kurumlarına ek olarak yeni okullar açılmış, gazete ve dergiler yayınlanmıştır. Yurt genelinde olduğu gibi Konya’da da ilk, orta, lise ve yükseköğretim devlet yönetimine geçerek okul yapma ve okuma seferberliğine başlanmış, öğretmen yetiştiren okullar ile teknik ve sanat okulları, yüksekokullar memleketin ihtiyacına göre yenilenerek çoğaltılmıştır. Cumhuriyet Devri’nde hızla büyüyen ve gelişen Konya, Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar döneminden kalan eserler ile bugün açık hava müzesi konumunda bir şehirdir (Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya İl Halk Kütüphanesi, 2019).

Mevlâna ve Mevlevilik İnanışı

Mevlâna Celaleddin Rumi, günümüzde sadece Türk ve İslam medeniyetlerini değil Batı medeniyetlerini de etkilemiş büyük bir âlimdir (Aksoy, Akbulut ve İflazoğlu, 2016: 97). Mevlâna Celaleddin, 13. yüzyılda Afganistan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Aslen Türk soyundandır (Çubukçu, 1993: 97). Gerçek ismi Muhammed Celaleddin’dir. Annesi Harzemşahlılar hanedanından Alaeddin Muhammed’in kızı Mü’mine Hatundur. Mevlâna’nın anne tarafından kökeni Hz. Ebubekir’e kadar uzanmaktadır. 

Mevlâna’nın babası ise Hüseyin Hatibi’nin oğlu Muhammed Bahaeddin Veled’dir. Sultanü’l Ulema olarak anılan Bahaeddin Veled yaşamış olduğu dönemin en büyük din ve tasavvuf âlimlerindendir (Top, 2012: 25). Mevlâna’nın yetişmesinde önemli bir unsur olan Belh şehri 13. yüzyılda Orta Asya’nın önemli bir kültür merkezidir. İslam ve tasavvuf kültürünün yerleştiği bir şehirdir (İspir, 2007: 179). Şehrin önde gelen âlimlerinden olan babası Bahaeddin Veled, Mevlâna’nın eğitiminde önemli bir rol oynamaktadır. Mevlâna’nın babası Bahaeddin Veled ve arkadaşları onun alimlikle birlikte sanatkâr ve şairane bir karaktere sahip olmasında bir diğer önemli unsurdur (Özbek, 2001: 43). 

Dönemin siyasi zorunlulukları ve Moğol istilası nedeniyle göç etmek zorunda kalan (Boyacıoğlu ve Erdağ, 2013: 328) Sultanü’l Ulema, şehirden ayrıldıktan sonra devrin önemli kültür merkezlerini dolaşmış ve birçok büyük âlim ile fikir alışverişinde bulunmuştur. Dönemin Anadolu Selçuklu sultanı Alâeddin Keykubad’ın Bahaeddin Veled’i davet etmesi üzerine ailesi ile Konya’ya yerleşmiştir. Güçlü bir ilmî çevrede yetişmiş olan Mevlâna, 1230 yılında babasının vefatı üzerine onun makamına geçmiştir (Türk, 2016: 516).

Mevlâna’nın hayatındaki bir diğer önemli değişimi yaratan, manevi bir kıvılcımı ateşleyen olay ise Şems-i Tebrizi ile buluşmasıdır (Güven ve Arpaguş, 2004: 135). Mevlâna, Şems ile tanıştıktan sonra vaktini onunla geçirerek, vaazlarına ara vermiş ve yakınındakilerle görüşmeyi seyrekleştirmiştir. Bu durum Mevlâna’nın çevresinde bulunanlar tarafından hoşnutsuzluk ile karşılanmıştır. 1247 yılında Şems’in huzursuzluk yaratmamak için ortadan kaybolması üzerine Mevlâna keder ile uzun yıllar boyunca vefat edene kadar inzivaya çekilmiştir (Küçükbezirci, 2013: 22).

Mevlâna’nın 1273 yılında vefat ettikten sonra yerini oğlu Sultan Veled almıştır. Mevleviliğin ekolünü belirleyen ve örgütlenmesini sağlayan kişi Sultan Veled’tir (Çubukçu, 1993: 98). Mevlâna’nın ölümünden sonra ortaya çıkan Mevlevilik, onun düşünceleri ve uygulamaları onu sevenler tarafından esas alınıp uygulanmıştır. Mevlevilik tam olarak 14. yüzyılda Anadolu topraklarında doğan, tanınan ve yayılan bir felsefedir (Kara, 2006: 9). Mevlevi dergâhları, İslam medeniyetlerini temsil ederek, dünya üzerinde silinmez izler bırakmıştır. Mensup oldukları ekolün en iyi musiki eserlerini vermiş, en ünlü şairlerini ve sanatçılarını yetiştirmiştir. İnsani duyguları besleyip geliştirmiş ve yaşama ilahi olduğu kadar beşeri bir zevk de katmıştır (Gölpınarlı, 1963: 3).

Mevlevilikte hiçbir zorlama olmamakla birlikte, Mevlevi olmaya karar veren kişi eğer genç ise ailesinden izin alınarak tarikata kabul edilmekteydi. Üye kişiye kabul edilmeden önce tarikatın güçlükleri anlatılır eğer kabul ederse eğitim bölümü olan mutfak biriminde üç gün oturtulurdu. Bu üç gün içinde yapılan işleri gözlemler ve gerekmedikçe konuşmaz ya da posttan kalkmazdı. Üç günün sonunda ise huzura çıkar ve kararını açıklardı. Eğer Mevlevi olmakta kararlı ise on sekiz gün getir-götür işlerine bakardı. 

On sekiz günün sonunda ona artık Mevlevilerin özel kıyafetleri giydirilir ve çilesi başlamış olurdu (Kılınçarslan, 2006: 14). Çileye soyunmak isteyen adayları gözden geçiren kişi Ateşbaz-ı Veli makamında bulunan aşçı dededir. Dervişlerin hakkındaki nihai kararlar verilmesinde de son söz sahibi Ateşbaz’dır. (Hacıgökmen, 2017: 164). Mevlâna zamanında temel eğitim görevini Ateşbaz-ı Veli yani Şemseddin Yusuf yerine getirmiştir. Ondan sonraki dönemlerde bu unvan onun görevi yerine tayin edilen kişiler için kullanılmıştır (Özönder, 1991: 58).

Ateşbaz-ı Veli ve Mevlevilikteki Yeri

Asıl adı Şemseddin Yusuf olan Ateşbaz-ı Veli, Mevlâna ile aynı devirde yaşamış bir zattır. Mevlânâ’nın babası Bahaeddin Veled ile Belh’ten gelmiştir. Dergâhta yetişmiş ve aşçılık yapmıştır (Aksoy, Akbulut ve İflazoğlu, 2016: 98). Şemsettin Yusuf’un hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Hayatını sürdürdüğü yıllar ve Mevlevi kültüründeki yeri hakkında elde edilen bilgiler menkıbevidir. Ateşbaz-ı Veli kelime kökeni olarak Farsçada ‘ateş ile oynayan’ ‘ateş ile meşgul olan’ anlamına gelmektedir. 

Yusuf’a Ateşbaz unvanının verilmesi şu menkıbeye dayanmaktadır: Bir gün, mutfakta odun kalmadığını arz etmek üzere Mevlânâ’nın huzuruna girer. Mevlânâ’nın latife olarak, “Kazanın altına ayaklarını sokarak kazanı kaynat!” demesi üzerine öyle yapar; ayak parmaklarından çıkan alevlerle aşı pişirir. Kerametin açıklanmasını istemeyen Mevlânâ, “Hay ateşbaz, hay!” der. Böylece Yusuf bu olaydan sonra “Ateşbaz” unvanıyla anılmaya başlar (Özönder, 1988: 98).

Ateşbaz-ı Veli matbah sorumlusu olmasının yanında Mevlevi dergâhındaki müritlerin eğitiminden ve dergâh giderlerinin muhasebesinden de sorumludur. Dergâh mutfağında, aşçı dede olarak bilinse de nefsini terbiye etmek isteyen dervişlerin kılavuzu ve eğitimcisidir (Bekleyiciler, 2007: 16-23). Mevlevilikte mutfak sadece yemeklerin hazırlanıp sunulduğu bir yer değildir. Dervişlerin çileye soyunup, pişme ve olgunlaşma sürecini tamamladıkları yerdir. Mutfak, onlar için dünyevi işlerin sembolüdür (Demirci, 2008: 124). 

Mevlevilik adayı, adap ve terbiyeyi, pazarcılık, bulaşıkçılık gibi on sekiz hizmetten oluşan bir çile ile eğitimini tamamlamaktadır (Azsöz, 2016: 43). Ateşbaz-ı Veli, terbiyeci ve eğitimcidir. Aşçı Dede acemi Mevleviler’in öğretmenidir (Aksoy, Akbulut ve İflazoğlu, 2016: 98). Mevlevî dergâhlarında, Meydan-ı Şerif’te serili beyaz renkteki postun adı Ateşbaz Postu’dur. Bunun anlamı; makama teslimiyet, ‘Mevlevili’ğe söz vermek’ ve ‘çileye soyunmak’ demektir. Dergâhtaki öğrencilerin öğretmeni olan Ateşbaz-ı Veli, semahanedeki ayin sırasında postnişin ve Tarikatçı Dede ile aynı hizada yer almaktadır (Özönder, 1991: 58). Ateşbaz-ı Veli, Mevlevi dergâhındaki en yüksek ikinci makamın sahibidir (Özönder, 1988: 97).

Ateşbaz-ı Veli, Mevlana’nın ölümünden yaklaşık 12 yıl sonra, 1285 yılında vefat etmiştir. Adına anıt mezar yaptırılan ilk aşçı olan Ateşbaz-ı Veli’nin türbesinin taşlarının rengi de ateş rengidir. Türbenin ön cephesinde bulunan kitabede ‘‘Bu kabir, kutlu şehid İzzeddin oğlu, milletin şemsi Yusuf Ateşbaz’ın kabridir. Altı yüz seksen dört yılı Receb’inin yarısında Tanrı rahmetine ulaştı. Tanrı yarılasın’’ yazısı bulunmaktadır (Azsöz, 2016: 39). 

Mevlâna dergâhındaki dervişler ve dergâh üyeleri, Ateşbaz-ı Veli’nin vefatından yıllar sonra bile onun telkin ve nasihatlerine sadık kalmış, onun anısına oluşturduğu adap reformunu yaşatmaya çalışmıştır. Toplum arasında ermiş kişi olduğuna inanılan Ateşbaz-ı Veli’nin türbesini ziyaret etmenin ve orada dağıtılan tuzdan bir tutam alıp mutfaklarına götürmenin, ziyaret eden kişilerin mutfaklarına bereket getireceği, yaptıkları yemeklerin güzel olacağı veya hastalıklara iyi geleceği gibi inançlar yaygındır. Mevlâna sağlığında, Ateşbaz-ı Veli’ye hitaben; ‘’Tuzunu alan şifa bulsun, hacetleri kabul olsun, aşları artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin...’’ diyerek tuzun kerameti olduğunu belirtmiştir (Bekleyiciler, 2007: 97-99).

Günümüzde de Ateşbaz-ı Veli’nin önemi Konya’da gerçekleştirilen çeşitli etkinlikler ile korunmaya devam etmektedir. Vefatının 700. yıl dönümü anısına düzenlenen etkinliklerde ünlü aşçılar türbeyi ziyaret etmiş ve anıt mezarı olan bir aşçı ile karşılaşmanın büyüsünü yaşamışlardır (Halıcı, 2007: 36). Dünya üzerinde türbesi olan ilk ve tek aşçıbaşı olarak bilinmekte olan Ateşbaz-ı Veli adına 2014 yılından bu yana Konya’da ‘’Ateşbaz-ı Veli Mutfak ve Mutfak Kültürü Ödülleri’’ adında ödüllü yemek yarışması düzenlenmektedir (Aksoy, Akbulut ve İflazoğlu, 2016: 99).

Araştırmanın Yöntemi Araştırmanın Amacı ve Önemi

Çalışmada, Ateşbaz-ı Veli’nin önemi, yapılan tanıtım çalışmalarının yeterliliği, tanıtım faaliyetlerinin daha iyi yürütülmesi için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği gibi konularda uzman görüşleri alınmıştır. Konya’nın pazarlanmasında Ateşbaz-ı Veli’nin hangi açıdan etkin bir rol oynayacağı, Konya’nın dinsel imajına kattığı değer, uluslararası tanınırlığına etkisi ve turist çekme potansiyeli incelenerek hakkında yapılan tanıtım çalışmalarının yeterli olup olmadığı, daha iyi tanıtılması için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda çıkarımlarda bulunulması amaçlanmıştır.

Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Araştırmanın evrenini; Konya ili, ilin kültürel, tarihi değerleri, turizm potansiyeli ve bu konuyla alakalı bilgi birikimine sahip akademisyenler, mutfak kültürü yazarı, Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu’nda çalışan müdürler oluşturmaktadır.

Araştırmanın örnekleminin belirlenmesi sürecinde konunun amacına uygun kişilerle görüşülmesine özen gösterilmiştir. Çalışmada amaçlı örneklem yöntemlerinden kartopu örneklem yöntemine göre katılımcılar belirlenmiştir. Kartopu yöntemi, istenilen özellikleri taşıyan kişilerin örneklemi belirlemede bilgi kaynağı olarak yararlanıldığı örnekleme türüdür (Balcı, 2009: 98). Bu kapsamda Anadolu Üniversitesinden 3, Kırıkkale Üniversitesinden 1, Selçuk Üniversitesinden 3 akademisyene, Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünden 1 müdür yardımcısına, Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu’ndan 1 müdüre, mutfak ve kültür yemek yazarı olan 1 kişiye ulaşılarak görüşmeler gerçekleştirilmiştir. 

Görüşme yapılan 10 katılımcı; K1 (Katılımcı 1), K2, K3, K4, K5, K6, K7, K8, K9, K10 şeklinde kodlanmıştır

Katılımcıların mesleği ve bilgi alınan temel konular ise Tablo 1’de yer almaktadır:

Tablo 1. Katılımcılara İlişkin Bilgiler


Meslek

Bilgi Alınan Temel Konular

K1

Akademisyen

Ateşbaz-ı Veli ve Konya tarihi

K2

Akademisyen

Ateşbaz-ı Veli

K3

Akademisyen

Ateşbaz-ı Veli

K4

Yemek Yazarı

Ateşbaz-ı Veli ve Konya’nın turizm potansiyeli

K5

Akademisyen

Ateşbaz-ı Veli ve pazarlama faaliyetleri

K6

Akademisyen

Ateşbaz-ı Veli ve Konya kültürel değerleri

K7

Akademisyen

Ateşbaz-ı Veli ve Konya’nın turist profili

K8

Akademisyen

Ateşbaz-ı Veli ve Konya imajı

K9

Kurum Müdürü

Ateşbaz-ı Veli ve Konya turizm sorunları

K10

Kurum Müdür Yardımcısı

Ateşbaz-ı Veli ve Konya’nın altyapısı

Veri Toplama Tekniği ve Aracı

Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniğinden yararlanılmıştır. Verilerin analizinde ise içerik analizi tekniği kullanılmıştır. İçerik analizi uygulanırken göz önünde bulundurulması gereken prensiplerden biri analiz kategorilerinin açık ve kesin bir şekilde belirtilmesidir (Arık, 1998: 119). Görüşme soruları Çakmak’ın (2014) yüksek lisans tez çalışmasından alınmış ve çalışmanın amacına uygun bir biçimde uyarlanmıştır. 

Soru formunda araştırmanın amacına uygun 18 açık uçlu soru yer almaktadır. Sorular genel olarak Konya’nın genel turizm durumu, Ateşbaz-ı Veli’nin önemi, turizm hareketliliğine etkisi, dinsel imaja katkısı, uluslararası tanınırlığa etkisi, pazarlama politikalarının yeterliliği ve tanıtım faaliyetleri ile ilgilidir. Görüşme, katılımcılardan randevu alınmak suretiyle 9-13 Mart 2020 tarihlerinde yüz yüze ve uzman kişilerden üçünün farklı şehirlerde bulunması nedeniyle telefonda iletişim kurularak ve e-posta aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler ses kayıt cihazı ile kayıt altına alınmıştır. 

Araştırma yapılırken katılımcılardan gönüllülük esasına uygun olarak bilgi istenVeri Analiz Yöntemi

Elde edilen verilerin analiz edilmesinde içerik analizi kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşmeler sonrası, katılımcıların konuşmaları, transkript hâline dönüştürülmüştür. Ardından bu transkriptlere betimsel analiz uygulanarak kategoriler belirlenmiştir. İçerik analizleri yapılarak kodlar oluşturulmuş, ortaya çıkan kodların benzerlikleri, farklılıkları saptanarak ve birbiriyle ilişkili olanlar bir araya getirilerek temalar ortaya çıkarılmıştır.

Tematik kodlama yapmak için de ortaya çıkan kodların benzerlik ve farklılıkları saptanarak ve buna göre birbiriyle ilişkili olan kodlar bir araya getirilerek temaların altında yer alan veriler anlamlı bir bütün hâline getirilmiştir. Çok sayıda verinin ortak yönü ortaya konularak, ne sıklıkta oldukları belirlenmiştir. Çalışmada doğrudan alıntılara yer verilmiş ve elde edilen veriler yorumlanarak sonuçlar ortaya konulmuştur (Üzümcü, 2015: 133).

Bulgular

Araştırmanın bu kısmında belirlenen temalar ve kategorilere ilişkin bulgulara yer verilecektir. Tablo 2’de tema ve kategoriler yer almaktadır:

Tablo 2: Verilerin Analizi Sonucu Ortaya Çıkan Tema ve Kategoriler

4.1. Konya İlinin Mevcut Turizm Durumunun Değerlendirilmesi Teması İnanç değerleri ile öne çıkması
UNESCO 2007 Dünya Mevlâna Yılı
Selçuklu Devleti’nin başkenti olması

4.2. Konya’nın Doğal, Kültürel ve İnanç Değerlerinin Yeterliliği Teması
Mevlâna Selçuklu Tarihi Müzeler Türbeler Anıtlar Külliyeler Camiler Kiliseler Mağaralar Şelaleler Göller
Saraylar
Konya mutfağı
Mevlevi mutfağı Arkeolojik kalıntılar Tarihi Yerleşkeler
El Yazması Koleksiyonlar Tasavvuf Düşünürleri

4.3. Konya’nın Turistik Açıdan Sorunları Teması
Konaklama sayısının az olması
Gastronomi turizmine yönelik çalışmaların az olması
Alternatif turizm kaynaklarının olmasına rağmen kullanılamaması İyi yetişmiş rehberlerin az sayıda olması
Kültür ve tabiat varlıklarını koruyucu önlemlerin yeteri kadar alınmaması
Müzelerde çalışan personellerin yabancı dil bilgisinin olmaması

4.4. Konya’nın Destinasyon İmajına İlişkin Görüşler Teması
Kültürel, tarihi ve inanç değerleri açısından zengin bir şehir olması
Doğal güzellikleri ile alternatif turizm potansiyelinin yüksek olması

4.5. Konya’nın Ulaşılabilirlik Açısından Değerlendirilmesi Teması
Havaalanının uluslararası uçuşlara kapalı olması Havaalanına sefer yapan toplu taşıma araçlarının az olması Hızlı tren ile ulaşımın kolaylık sağlaması
Tren garının şehrin merkezine yürüme mesafesinde olması Birçok şehire kara yolculuğu bakımından yakın olması

4.6. Ateşbaz-ı Veli’nin Turizm Hareketliliklerine Etkisi Teması

4.7. Ateşbaz-ı Veli’nin Turist Çekme Niteliği Teması

4.8. Bölge Halkının Ateşbaz-ı Veli Hakkında Davranış ve Farkındalığı Teması İsmen bilinmesi fakat detaylı bilgi birikiminin olmaması
Mevlâna’nın aşçısı olması
Mevlevilik anlayışının kurucularından olması Türbesinin bulunması
Mevlâna’nın eserlerinde Ateşbaz-ı Veli’den bahsetmesi

4.10. Ateşbaz-ı Veli’nin, Konya’nın Uluslararası Tanınırlığında Etkisi Teması Doğrudan değil dolaylı bir imaj değeri sağlaması

4.11. Ateşbaz-ı Veli’nin Mevcut Pazarlama Politikalarının Yeterliliği Teması Yapılan tanıtım faaliyetlerinin yetersiz olması

4.12.  Ateşbaz-ı Veli Hakkında Anlatım Yapan Rehberlerin Değerlendirilmesi Te- ması
Rehberlerin Ateşbaz-ı Veli hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmaması Rehberlerin Ateşbaz-ı Veli’den yüzeysel bahsetmesi

4.13 Ateşbaz-ı Veli’nin, Konya’nın Pazarlanmasında Rolünün Değerlendirilmesi Teması
Aşçı kimliğinin vurgulanması
Mevlevi mutfak kültürüyle anılması Gastronomi faaliyetleriyle ilişkilendirilmesi

4.14. Ateşbaz-ı Veli’nin Hakkında Tanıtım Faaliyetlerine İlişkin Görüşler Teması
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tanıtımlar yapması
Mevlâna ile ilgili yapılan yayınlarda Ateşbaz-ı Veli’den detaylandırılarak bahsedilmesi
Kongre, konferans, panellerin düzenlenmesi
Konya Belediyesi tarafından tanıtım filmlerinin oluşturulması
Mutfak kültürü ve yeme içme faaliyetlerinde yer verilmesi
Resmî kurum ve kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, acente ve tur rehberlerinin iş birliğinde bulunması
     
Selçuklu tarihinden kalan kültürel mirasın Konya turizminde ön plana çıkartılmaması
Turizme kazandırılacak değerler hakkında bölge halkının bilinçlendirilememesi
                      
Potansiyelinin olması ancak bu potansiyelin etkin bir şekilde değerlendirilememesi
Konya’nın tarihi ve kültürel mirasına katkı sağlaması ancak tek başına turist çekecek düzeyde olmaması
  
4.9. Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’daki İnanç Turizmi İmajına Kattığı Değerler Teması

Konya İlinin Mevcut Turizm Durumunun Değerlendirilmesi Teması

Yapılan görüşmelerde, katılımcılara ilk olarak Konya ilinin turizm durumuna ilişkin sorular yöneltilmiştir. Bu sorular ile katılımcıların; Konya’nın ulaşılabilirliği, mevcut turizm sorunları, sahip olduğu doğal, kültürel ve inanç değerlerinin yeterliliği, destinasyon bazındaki imajı gibi konularda görüşleri alınmıştır.

Katılımcılar, Konya’nın inanç değerleri ile ön plâna çıkan bir şehir olduğunu, özellikle Mevlâna Müzesi’nden dolayı ciddi miktarda turist çektiğini, Mevlâna Müzesi’nde bulunan yazma eserlerin tarihi ve kültürel bir zenginlik olduğunu, Mevlevi sembolizminin şehre önem kattığını, UNESCO’nun 2007 yılını Dünya Mevlâna Yılı olarak ilan etmesinin şehri değerli kıldığını ifade etmişlerdir. Görüşmeciler, başta Mevlâna olmak üzere Konya’nın ilim insanlarının yuvasına dönüşmüş bir şehir olduğunu, İbnü’l-Arabî ve Sadrettin Konevî gibi tasavvuf felsefesinde zirve yapmış şahsiyetlerin Konya’da yaşamış olmalarının Konya’nın inanç turizmine değer kattığını belirtmişlerdir. 

Katılımcılar; geçmişten miras kalan cami, mescit, türbe ve kiliselerin yanı sıra mağaraların çok fazla olduğuna değinmişlerdir. Bu hususta Konya’nın; Nasrettin Hoca Türbesi, Sille Köyü, Beyşehir Gölü, Aziziye Kilisesi, Şerafettin Camii gibi önemli kültürel ve tarihi birçok zenginliklerle dolu olduğunu aktarmışlardır. Konya’nın Selçuklu Devleti’nin merkezi olmasından dolayı özel bir konuma sahip olduğunu, doğal kaynakları, kültürel, dini ve tarihi değerleri açısından turizm potansiyeli yüksek bir şehir olduğunu ancak en yoğun turizm döneminin Şeb-i Arûs zamanında yaşandığını belirtmişlerdir.

“Konya, Türkiye’deki kadim şehirler arasında yer almaktadır. Selçuklu gibi büyük bir imparatorluğa başkentlik yapmış aynı zamanda ilim insanlarının yuvasına dönüşmüş bir şehir olması nedeniyle önem arz etmekte. İnanç değerleri açısından büyük bir birikime sahip bir şehir nitekim eski kiliseler ve Aziziye, Şerafettin camileri gibi çok eski zamanlarda inşa edilen camiler bulunmakta. Zengin bir yemek kültürüne sahip olması nedeniyle de gerek turistler gerek saha çalışmaları yapan araştırmalar açısından turizmde önemli potansiyele sahip bir şehir (K1)”.

“Konya, kültürel ve tarihi değerlere sahip bir şehir. Geçmişten miras kalan camiler, mescitler, türbeler, kiliseler, mağaralar fazlasıyla var. Akşehir’de Nasrettin Hoca Türbesi, Sille yerleşkesi, Beyşehir Gölü gibi önemli yapılara sahip. En önemlisi, Mevlâna Hazretleri’nin Konya’da yaşamış olması, düşünce ve yaşam tarzının ilk olarak Konya’da yayılması, müzenin içindeki kütüphanede yazma eserlerin sergilenmesi kültürel açıdan büyük bir zenginlik. Tüm bunlara baktığımızda Konya için kültürel, dini ve tarihi değerlere sahip turizm potansiyeli yüksek bir şehir diyebiliriz (K2)”.

“Konya Selçuklu başkenti olarak özel bir konuma sahiptir. Mevlâna Hazretleri’nin de Konya’da yaşamış olması Konya’yı değerli kılmaktadır. Nitekim UNESCO, 2007 yılını Dünya Mevlâna Yılı olarak ilân etmiştir. Aynı zamanda Konya’nın doğal kaynak ve tarihi birikimler bakımından zengin olması da turizm potansiyeli yüksek olan bir şehir olduğunu göstermektedir fakat en büyük ziyaret sebebi Mevlâna Hazretleri’dir (K4)”.

Konya’nın Doğal, Kültürel ve İnanç Değerlerinin Yeterliliği Teması

Görüşmeciler; Konya’nın doğal, kültürel ve inanç değerleri açısından zengin bir şehir olduğunu belirtmişlerdir. Konya’da çok sayıda kilise, cami, medrese, türbe, han, hamam bulunması, tarihi yerleşkelerin olması ve Selçuklu Devleti’ne başkentlik yapması nedeniyle tarihi birikimine dikkat çekmişlerdir. Konya’nın; mağara, şelale, göl, yayla ve milli parkları ile çok fazla doğal güzelliğe sahip olduğunu ifade etmişlerdir. Başta Mevlâna olmak üzere İbnü’l-Arabî ve Sadrettin Konevî gibi tasavvuf düşünürlerinin yaşadığı şehir olarak her şeyden önce bir inanç şehri olarak görüldüğünü belirtmişlerdir. Katılımcılar; Konya’nın doğal, kültürel ve inanç değerleri açısından büyük birikim taşıyan bir şehir olduğu görüşündedir.

“Kesinlikle yeterli. Antik dönem medeniyetlerine ev sahipliği yapmış olduğu birçok rölyef, kabartma tablolar var. Her ne kadar bazıları Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne nakledilmiş olsa da sonuçta asıl bulundukları yer, coğrafi işaretleri Konya. Eflatun Pınarı gibi ilginç efsaneleri barındıran çeşmeler, Türkiye’de nadir bulunan Selçuklular Dönemi’nden kalma ahşap camiler gibi kültürel ve doğal zenginlikler barındıran bir şehir olması; tur paketi oluşturan acentalar, şehri gezmek isteyen turistler açısından tercih sebebi oluşturmakta (K1)”.

“Konya ve çevresindeki doğal güzelliklere değinmek gerektiğini düşünüyorum. Bana göre Tınaztepe Mağarası, Meke Gölü, Beyşehir Gölü, Yerköprü Şelalesi görülmesi gereken doğal güzellikler. Doğal güzelliklerinin yanında Konya, geçmişte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı bilinen bir şehir. Bu medeniyetlerden kalan birçok tarihi yapı, sanat eserleri var. Kültürel açıdan da doğal güzellikleriyle de zengin bir şehir olduğunu düşünüyorum. Bana kalırsa dini açıdan önemi herkesçe biliniyor. 

Tarihi camiler, tasavvufun sembolü olan Mevlâna Hazretleri bu inanç değerlerinin en büyük unsurları (K2)”.

“Bence yeterlidir. Konya, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve birçok doğal güzelliğe sahip bir şehirdir. Arkeolojik kalıntılar, anıt, külliye, cami, kilise, saray gibi tarihi varlıkları ile gelenek, görenek, yemek gibi kültür varlıkları turizm açısından önemli değerler sağlamaktadır. En önemlisi de Mevlâna’nın Konya ve Türk kültürüne olan etkisidir. Yaşam tarzı ve hayat felsefesi ile ışık tutmaktadır. Mevlâna; Konya için kültür ve inanç turizmi kapsamında uluslararası niteliktedir (K5).

Konya’nın Turistik Açıdan Sorunları Teması

Şehrin turizme yönelik sorunlarını değerlendiren katılımcılar özellikle şu konulardaki sıkıntıları ifade etmiştir:

“Konya’ya her yıl sayıca fazla turist geliyor ancak geceleme sayısı ortalaması iki gün. Harcadıkları paraya bakıldığında da kalkınmış ve turizmde öncü ülkelerle mukayese edildiğinde yetersiz olarak değerlendirilebilir. Güzel bir boyutunu da dile getirirsek Konya Büyükşehir Belediyesi güzel mutfaklar kurdu. Mevlâna Müzesi yakınında, Akyokuş’ta, Japon Bahçesi’nde Konya yemeklerini turistlerle buluşturuyorlar, çok da pahalı değil, ortamın mimarisi de bu ruha uygun. Bu açıdan yıldan yıla gastronomi turizmine de katkı sağlayacak çalışmalar yapılıyor ancak henüz emekleme aşamasında demek daha doğru olur. Daha da profesyonel olması her zaman yarar sağlayacaktır (K1)”.

“Yerli turistlerin hızlı trenin de olması nedeniyle günübirlik geldiğini, başta Mevlâna Müzesi’ni ziyaret ederek merkezde dolaşıp, Konya’nın yerel yemeklerinden tadarak ve yöresel ürünlerinden alarak döndüğünü düşünüyorum. Hızlı trenle çok kısa sürede Konya’ya ulaşmak mümkün, seferlerin çok sık olması da insanları günübirlik ziyaretlere yöneltiyor. 

Konya’nın Mersin, Antalya gibi pek çok şehre yakın olması da insanların yolculukları sırasında uğrak bir yer olmasını sağlıyor ancak konaklama bazında kısa süreli konaklamaların olması şehir içi turizm hareketliliğine zarar verebilir. Yabancı turistler de birkaç gün konaklayarak şehirden ayrılıyor. Konaklamanın uzun olması için turistlerde popüler yerlerin yanında çok bilinmeyen yerleri ziyaret etme isteği yaratılmalı (K2)”.

“İyi yetişmiş rehberlerin az olması tanıtımı ve aktarımı olumsuz etkilemektedir (K4)”.

“Öncelikle Konya halkının, kurumlarının, kuruluşlarının, vakıflarının, üniversitelerin, odalarının vs. her türlü resmi ve gayri resmi oluşumların, düşüncelerin birleşememesi sorunu vardır. Diğer yandan bu sorun tümden bir bakış açısıyla, Konya civarındaki illerle, Türkiye geneli ve diğer ülkelerle de olan bağlarının kopuk olması sorununu da ortaya çıkartmaktadır. Örneğin; Nevşehir/KapadokyaBalon turizmi sonrası Konya’nın turizm noktalarının azalması vs. Bana göre en öncelikli çözülmesi gereken sorun uyum ve birleşememe sorunudur. Bunu Aralık aylarındaki Şeb-i Arus programlarında da görmekteyiz (K7)”.
“Konya olarak sorun şu ki turistler sadece Konya’yı ziyaret edip diğer destinasyonlara geçmektedir. Gelen turistlerin ilde en az bir gece de olsa konaklamaları sağlanmalıdır (K9)”.

Yapılan görüş bildirimleri doğrultusunda; Konya ve Selçuklu tarihini içeren bir turizm faaliyetinin olmadığı, Konya’nın sadece Mevlâna ve Mevlevi kültürü olarak değil Selçuklu tarihi kültürü ve medeniyetiyle de ön plâna çıkması gerektiği belirtilmiştir. Konya’daki turizmin ağırlıklı olarak yalnızca Mevlâna üzerinden yürüdüğü ve farklı alanlarda da turizm faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi vurgulanmıştır. Katılımcılar örnek olarak; Sadrettin Konevi ve İbnü’l-Arabi gibi Konya’nın önde gelen diğer âlimlerini belirtmişlerdir. Görüşmeciler; kültür ve tabiat varlıklarının yeterince korunamadığını, gerekli önemlerin alınarak uygun restorasyonların yapılmadığına değinmiştir. 

Aynı zamanda kültür ve turizme kazandırılacak olan yapı, yapıt, eser, örf, gelenek vs. gibi unsurların Konya halkına daha kapsamlı şekilde anlatılması gerektiğini vurgulamıştır. Görüşü alınan uzmanlar; Konya’nın coğrafi özellikleri ve doğal kaynakları ile alternatif turizme hitap edebilecek bir şehir olduğunu ancak bu durumun değerlendirilmediğini aktarmıştır. Turistlerin Konya’yı günübirlik ziyaret edip diğer destinasyonlara geçtiğini, ilde birkaç gün konaklamalarının sağlanması gerektiğine dikkat çekmiştir. Katılımcılar; müze, galeri ve sit alanlarında çalışan personellerin farklı dil bilgilerine sahip olmadığını belirterek bu durumun turizmde yüksek standartlara ulaşmayı güçleştirdiğini ifade etmiştir.

Konya’nın Destinasyon İmajına İlişkin Görüşler Teması

Verilen cevaplar incelendiğinde, Konya’nın doğal ve kültürel değerlerinin de çok fazla olduğu, Selçuklu tarihine başkentlik yapmasının tarihi ve kültürel miras açısından değer kattığı, sahip olduğu doğal zenginliklerin alternatif turizme olanak sağladığı yönündedir. Uzman kişilerin görüşlerinin ortak noktası, Konya’nın çeşitli turizm alternatiflerine sahip olduğu ancak bu potansiyelin değerlendirilemediği yönündedir.

“Kültürel açıdan da doğal güzellikleriyle de zengin bir şehir. Bu açıdan bakacak olursak kültürel, tarihi, inanç değerleri ve doğal güzellikleriyle bir bütün olarak öne çıkartılmalı. Ziyaretçilere, Mevlâna Müzesi’ni gezerek manevi huzur yaşayacakları, diğer müzedeki eserleri görerek kültür birikiminde bulunacakları, doğal güzellikleri görebilecekleri düşündürülmeli ve çok çeşitli bir turizm faaliyeti gerçekleştireceklerinin imajı çizilmelidir (K2)”.

“Konya, inanç değerleri yönünden kendisini kanıtlamış bir şehirdir. Şehrin tarihi, kültürel değerlerinin daha fazla tanıtımının yapılması gerekmektedir. Yine doğal zenginliklerinin turizme entegresinin sağlanması gerekmektedir (K4)”.

“Bunu bir tarihçi gözü ile açıklamak gerekirse Selçuklu açılımını yapmak gerekmektedir. Sadece Mevlâna ve Mevlevi kültürü olarak değil Selçuklu kültürü ve medeniyeti genişletilerek açıklanmalıdır (K6)”.
“Son dönemlerde özellikle belediye ve odalar ile üniversitelerin iş birlikçi çalışmaları görülmektedir. Özellikle Konya’nın üniversite şehri olma yolundaki gidişatına da bağlı olarak Türkiye genelinde ve uluslararası alanda hak ettiği yere erişme çabalarını sürdürmektedir. Sanayisi, altyapısı, ulaşımı, eğitim-öğretimi ve rahat yaşantısı ile mevcutta da zaten düzenli bir imajı vardır. Daha iyiye ulaşması ve çalışmalarını uzun yıllara yayılan ortak düşüncelere ayırması gerekmektedir K7)”.

“Maalesef Mevlâna, Konya’da turizme aracılık ederek turizme kurban edilmektedir. Konya’daki turizm sadece Mevlâna üzerinden yürümemeliydi daha değişik alanlara yönlenebilirdi. Örnek olarak Sadrettin Konevi, Konya’nın önde gelen diğer âlimleri, Selçuklu kültürü ve tarihi de ön plâna getirilebilirdi (K8)”.

Konya’nın Ulaşılabilirlik Açısından Değerlendirilmesi Teması

Görüşü alınan uzmanlar; Konya’nın ulaşılabilirlik açısından karayolu güzergahında birçok il ile bağlantılı olduğunu, tren ve otobüs garının şehrin merkezine yürüme mesafesinde olmasının avantaj sağladığını ve tren seferlerinin büyük illerden gelmeye elverişli olması nedeniyle ulaşımı kolaylaştırdığını ifade etmiştir. Konya’nın havayolu ulaşımında dış hat uçuşlarının olması gerektiğini belirtmiştir.

“Diğer Anadolu şehirleriyle kıyaslandığında yeterlidir ancak dünya standartlarında bakıldığında tabii ki kat etmesi gereken yol vardır. Örneğin; havaalanı bulunmaktadır ancak tramvaya, şehir merkezine veya diğer turistik noktalara bağlantısı zayıftır. Hızlı tren ve otobüs terminalinin şehir merkezine bağlantısı büyük bir avantajdır. Bir Anadolu şehri olarak ulaşım olanakları iyidir (K1)”.
“Konya’ya her şehirden ulaşım kolaydır. Şehir içi alt yapısı ulaşım ihtiyaçlarını karşılasa da ilerleyen zamanlarda iyileştirmeler muhakkak olmalıdır (K4)”.

“Konya ulaşım şartlarının elverişli olması nedeniyle yeterli şartlara sahiptir. Ancak Konya’daki havaalanının uluslararası ulaşıma kapalı olması olumsuz bir etkendir (K5)”.

“Konya’da şu anda hızlı trenin var oluşu çok büyük bir avantaj oluşturmaktadır. Zaten karayolu bakımından Türkiye’nin merkezinde ve ortasında bir şehirdir. Ama havayolu ile ilgili arzu edilen, Konya’nın potansiyeline eşit gelen bir alt yapısı henüz yok. Bu konuda da çalışmalar hala devam etmektedir. Ama Konya ana tur güzergâhları üzerinde bulunmakta Antalya, Kapadokya ve Denizli gibi. Bu bir avantaj oluşturmakta fakat havayolu ile ilgili daha fazla imkân olsun isterdik. Yurt dışı çıkışı ya da büyük uçakların inebileceği bir zemin gibi (K10)”.

Ateşbaz-ı Veli’nin Turizm Hareketliliğine Etkisi Teması

Görüşmelerde Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’daki turizm hareketliliğine doğrudan bir etkisinin olmadığı, dolaylı olarak katkı sağladığı ifade edilmiştir. Katılımcılar, Mevlâna’nın eserlerinde Ateşbaz-ı Veli’den bahsetmesi, Mevlâna’dan sonra ortaya çıkan Mevlevilik anlayışı, Ateşbaz-ı Veli’nin Mevlevilikteki yeri ve önemi, adına anıt mezar yaptırılan ilk aşçı olarak tarihe geçmesinin büyük değerler taşıdığının ispatı niteliğinde olduğunu ancak Konya’ya gelen turistlerin ilk amacının Mevlâna’yı ziyaret etmek olması nedeniyle büyük bir etkisi bulunmadığı görüşündedir. 

Etkin bir turizm hareketi yaratılabilmesi için türbesinin turistler tarafından çok sık ziyaret ediliyor olması gerektiğini belirtmiştir. Bu ziyaretin gerçekleşebilmesi için Ateşbaz-ı Veli’nin bilinirliğinin arttırılması, türbesinin bulunduğu bölgenin çekici hâle getirilmesi, gastronomi kavramıyla ilişkilendirilmesi ve Konya mutfak kültürünün de dâhil edilmesinin yararlı olacağını ifade etmiştir. Katılımcılar, Ateşbaz-ı Veli’nin turizm hareketliliğini değiştirecek potansiyelinin olduğunu ancak şu an değiştirecek nitelikte olmadığını vurgulamıştır.

“Böyle bir etkisinin olduğunu düşünmüyorum. Bu biraz da ne ile ön plâna çıkmak istediğinizle alâkalı. Konya; şu an Mevlâna Müzesi ve yerel yemekleri ile uğrak nokta olan bir şehir. Söz konusu hareketliliği sağlamak için bunun ötesine gidebilmek, elde bulunan değerleri zenginleştirmek, çekici unsurları arttırmayı düşünmek gerekir (K2)”.

“Bunun için biliniyor olması gerekir. Turizm dediğimizde hemen hemen herkes bilinen, duyulan ya da bir şekilde haberdar olduğu yerlere gitmektedir.

Değişim yaratacak bir etkisinin olduğunu düşünmüyorum (K5)”.

“Turizm açısından birilerine göre bir şey ifade eden veya etmeyen bir değerimiz, maneviyat yönüyle birilerine göre çok şey ifade edebilir. Bu da turizm bölgelerinin ne açıdan ziyaret edildiğinin de araştırılması konusunu ortaya çıkarmaktadır. Konya’da Mevlâna’dan hareketle yapılacak her türlü turistik ve kültürel faaliyetler içinde Ateşbâz’ın isminin de geçmesiyle Konya turizminde etkin rol oynayacağı düşüncesindeyim (K7)”.

Ateşbaz-ı Veli’nin Turist Çekme Niteliği Teması

Görüşmeciler, Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’nın barındırdığı tarihi ve kültürel miraslara katkı sağladığını ancak tek başına turist çekecek nitelikte olmadığını belirtmiştir. Ateşbaz-ı Veli’nin tek başına turist çekebilmesi için bilinirliğinin sağlanması ve şehre dokundurulması gerektiğini ve bu sayede turist çekecek bir potansiyel sağlayabileceği ifade edilmiştir. 

Doğru tanıtım stratejilerinin uygulanması ve yatırımların yapılmasıyla ileride daha etkili bir rol üstlenebileceği, şu an için türbesi ve Mevlâna Müzesi’nde sembolik heykelinin bulunduğu ve bunların yeterli olmadığı beyan edilmiştir.

“Doğru tanıtım stratejileri ve yatırımlarla ileride daha etkili bir rol üstlenebilir. Ateşbaz-ı Veli’nin sadece türbesi ve Mevlâna Müzesi’nde sembolik heykeli var. Bunların tek başına ne kadar yeterli olduğu tartışılır. Kişisel düşüncem tek başına yeterli olmadığı yönünde (K2)”.

Katılımcılar, festival, anma töreni, kongre, çalıştayların düzenli olarak yapılması, gastronomi ve Mevlevilik ile ilişkilendirilmesi, türbe etrafında sosyal faaliyet alanlarının yaratılması gibi önerilerde bulunmuştur.

“Düzenli olarak yapılan etkinlik, festival, anma törenleri, kongre ve çalıştaylar ile ileri zamanlarda tek başına turist çekebilir (K4)”.

“Tek başına çekebileceğini düşünmüyorum. Fakat diğer değerlerle ilişkilendirilirse evet çekebilir. Mevlevilikte mutfağa önem verilmesi, Konya mutfağının zengin bir birikime sahip olması ve Ateşbaz-ı Veli’nin Mevlevilikte ileri gelen bir aşçı olması tüm bunların birbirleri ile ilişkilendirildiğinde bu potansiyelin yaratılacağını düşünüyorum (K6)”.

Bölge Halkının Ateşbaz-ı Veli Hakkında Davranış ve Farkındalığı Teması

Yapılan görüşmelerde katılımcıların tamamı, bölge halkının Ateşbaz-ı Veli’nin öneminin farkında olmadıklarını dile getirmişlerdir. Ateşbaz-ı Veli’nin türbesinin bulunmasından dolayı halkın ismen bildiğini ancak Ateşbaz-ı Veli’nin kim olduğu, Mevlevilik kültüründeki yeri ve önemi hakkında detaylı bir bilgi birikimine sahip olmadığını belirtmişlerdir.

“Ateşbaz-ı Veli, Hz. Mevlâna’nın eserlerinde geçen ve ermiş olduğu söylenilen önemli bir zat. Mevlevi tekkesinin aşçıbaşısı. Ateşbaz-ı Veli adına türbe yaptırılan ilk aşçı. Biz mutfak kültürü çalışanları bu değeri biliyoruz. Bölge halkının genel bilgisi açısından değerlendirirsek daha fazla yol kat edilmesi gerekmekte, Ateşbaz-ı Veli hakkında kapsamlı bilgilere maalesef sahip değiller (K1)”.

“Bölge halkının genelinin Ateşbaz-ı Veli hakkında detaylı bilgilerinin olduğunu düşünmüyorum. Türbesinin olması ve adının Mevlâna Müzesi’nde geçmesi nedeniyle ismen biliyorlardır fakat yaşamı, Mevlevilikteki önemi, Mevlâna’nın Ateşbaz-ı Veli hakkında düşünceleri konusunda derin bir bilgi birikimine sahip değiller (K5)”.

“İsmi biliniyor ancak ne kadar önemli olduğu verilen değerle alakalı. Bu açıdan değerlendirirsek özel günlerin düzenlenmesi, Ateşbaz-ı Veli’yi ön plâna çıkacak faaliyetlerin gerçekleşmesiyle bölge halkının bilinçlenmesi sağlanabilir (K2)”.

Bir katılımcı, Ateşbaz-ı Veli adına Feyzi Halıcı’nın düzenlemiş olduğu yemek kongresinden bahsetmiştir. Bahsetmiş olduğu yemek kongresi; 1986-1994 yılları arasında düzenlenmiştir. Bir farkındalık başladığını belirmiş olsa da bölge halkının detaylı bir bilgi birikimine sahip olduğunu aktarmamıştır.

“Bölge halkının geneli tam anlamıyla bilgi sahibi olmasa da Feyzi Halıcı’nın 1986’da Ateşbaz-ı Veli adına başlattığı yemek kongreleri yurt içi ve dışında fark yaratmıştır. O günden bugüne bir uyanış görülmektedir (K4)”.

Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’daki İnanç Turizmi İmajına Kattığı Değerler Teması

Konya’nın, Mevlâna gibi tanınırlığı coğrafyaları aşmış bir tasavvuf düşünürünün yaşadığı şehir olması inanç turizmi kapsamında önem taşımaktadır. Mevlâna’nın vefatından sonra düşüncelerini, yaşam tarzını, inanışını korumak ve Mevlâna anlayışını yaşatmak isteyenlerin kurmuş olduğu Mevlevilik kültüründe Ateşbaz-ı Veli’nin önemli bir rolü olması, aynı zamanda Mevlâna’nın aşçılığını yapması nedeniyle Konya’nın inanç turizmi imajına nasıl bir değer kattığı önemlidir. Görüşmeciler, konu ile ilgili yöneltilen bu soruya ağırlıklı olarak değer kattığı yönünde olumlu yorum yapmıştır. 

Sorunun devamında bu imajın uluslararası boyutta tanınırlığının etkisi tartışılmıştır. Bu kısımda ise Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’nın inanç turizmi imajına değer kattığı vurgulansa da bu değerin Mevlâna ve Mevlevilik ile bütünleştirici etkisi ifade edilmiştir.

“Kesinlikle katmaktadır. Bu yalnızca İslamiyet’e özgü bir durum değil. Dünyanın her yerinde insanoğlu, kerametler ile inançlarını pekiştirmektedir. Ateşbaz-ı Veli ile ilgili aktarımlar da insanların inançlarını pekiştirmektedir. Ancak buradaki en büyük şahsiyet Hz. Mevlâna’dır, çünkü bütün dünyayı kendisine çekebilmektedir. Düşüncelerini öyle güçlü aktarmıştır ki herkesi hayran bırakmaktadır (K1)”.
“Mevlâna’nın aşçısı olması ve efsanevi hikayesinin olması nedeniyle kesinlikle değer kattığını düşünüyorum. Mevlâ’nın eserlerinde Ateşbaz-ı Veli’ye yer vermesi, ismiyle anılan türbesinin olması bunların hepsi bir değer taşıyor (K2)”.

“Ateşbaz-ı Veli, tanıtılmaya değer bir şahsiyettir. Bunun elbette Konya’nın dini imajına katkıları da olacaktır K3)”.

“Mevlâna’nın eserlerinde Ateşbaz-ı Veli’den bahsetmesi, efsaneleşmiş hikayelerinin olması, adına anıt mezar yapılan ilk aşçı olması, aynı zamanda Mevlevilikte Ateşbaz makamının bulunması ve bunun Mevlevilikle ilgili kayıtlarda geçmesi Konya’nın dinsel imajına fayda sağlamaktadır (K5)”.

“Ateşbaz-ı Veli, Mevleviliğin en önemli isimlerinden birisidir. Bu yüzden hem Konya için hem gastronomi bilimi için önem teşkil etmektedir. Ancak tek başına değil Mevlevilik ile bütünleştirici bir değer katmaktadır (K6)”.

“Tabii ki, Mevlevilik denilince tasavvuf akla gelmektedir. Bunun bize aktarılmasını sağlayan kişi Mevlâna Hazretleri’dir. Ateşbaz-ı Velide yine Mevlâna ile Horasan’dan kalkıp gelen önemli isimlerdendir. Aynı tasavvufi yaşantıda kavrulmuş, yoğrulmuş, adap ve erkân öğreten önemli bir insan olduğu için dini açıdan önemli olduğunu düşünmekteyim (K9)”.

Ateşbaz-ı Veli’nin, Konya’nın Uluslararası Tanınırlığında Etkisi Teması

Katılımcıların tamamı, Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’nın uluslararası bilinirliğinde öneme sahip olabilmesi için hakkında daha fazla yabancı yazılı eser ve çalışmaların olması, Konya ve Mevlevi mutfak kültürüyle anılması, etkinliklerin düzenlenmesi, türbe ve çevresinin restore edilmesi konusunda önerilerini dile getirmiş ve söz konusu bu durumların gerçekleşmesiyle uluslararası alanda Konya ve mutfak kültürü imajıyla bütünleşerek değer katacağını vurgulamıştır. Konya’nın uluslararası tanınırlığının Mevlâna ile gerçekleştiğini, Ateşbaz-ı Veli’nin de Mevlâna ve Mevlevilik kültürü içinde yer alması nedeniyle doğrudan değil dolaylı bir imaj değeri sağladığını belirtmiştir. Görüşmeciler, inanç değeri bakımından Mevlâna’nın bu rolü üstlendiğini vurgulayarak Ateşbaz-ı Veli’nin farklı konular ile ilişkilendirilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.

“Konya’nın uluslararası tanınırlığında en büyük etki Mevlâna’dır. Ateşbaz-ı Veli’nin büyük bir etkisi bulunmamaktadır ancak hiç yoktur demem de yanlış olur. Mevlâna’nın düşüncelerinden etkilenen ve araştıran kişiler Mevlevilik ve dolayısıyla Ateşbaz-ı Veli hakkında da bilgi sahibi oluyorlar. Doğrudan olmasa da dolaylı bir etkisi var dememiz daha uygun olur (K1)”.
“Üstlendiğini düşünmüyorum, bunun birçok nedeni var aslında. Hakkında yazılan eserler az. 

Özellikle yabancı olarak yazılan ve hakkında detaylı bilgiler aktaran eserlerin olması gerekir. Uluslararası alanda tanınabilmesi için bu bir gerekliliktir. Aynı zamanda yabancı tanıtım faaliyetlerinin olması, bu faaliyetlerin dikkat çekmesi, düzenli olarak etkinliklerin gerçekleştirilmesi de gerekir. Türbe çevresinin gezilip görülme isteği uyandıracak şekilde genişletilmesi, restore edilmesi gerekir. Bu da mutfak kültürü ile bağdaştırılabilir. Bu ve bunun gibi uygulamalar gerçekleştirilirse ileride etkili olacağını düşünüyorum (K2)”.

“Henüz büyük bir etkisi bulunmamaktadır. Bu etkinin yaratılabilmesi yerel halktan, rehberlere, kurum ve kuruluşlardan sivil toplum örgütlerine ve Ateşbaz-ı Veli ile ilgili yapılacak mutfak kültürü çalışmalarına, etkinlik ve tanıtım faaliyetlerine bağlıdır (K4)”.

“Bilinen büyük bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Şunu sorgulamak gerekir, halihazırda inanç bakımından Mevlâna gibi uluslararası bilinen, dünyaya mâl olmuş büyük bir düşünürümüz var. Düşünceleri, sözleri, yaşam şekli bir tasavvuf çemberi oluşturmuş durumda. O hâlde biz, Ateşbaz-ı Veli’yi ne ile ilişkilendirebiliriz? Mevlâna’nın aşçısı, matbahın sorumlusu, Mevlevilikte önemli bir yerinin olduğunu göz önünde bulundurursak gastronomi ile ilişkilendirilmesi hem Konya’yı hem de Konya’da ortaya çıkmış Mevlevi mutfağının imajını uluslararası alanda etkileyecektir (K5)”.

Ateşbaz-ı Veli’nin Mevcut Pazarlama Politikalarının Yeterliliği Teması

Ateşbaz-ı Veli’nin turistik açıdan ilgi görmesi, ülkesel ve bölgesel katkı sağlayabilmesi için iyi plânlanmış tanıtım faaliyetlerinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Görüşmecilere, mevcut tanıtım uygulamalarını yeterli bulup bulmadıkları sorulmuş, ardından etkili pazarlama faaliyetlerinin nasıl yürütülebileceğine ilişkin görüşler alınmıştır. Katılımcıların neredeyse tamamı, yapılan tanıtım faaliyetlerini yeterli bulmadıklarını belirterek düzenli olarak herhangi bir tanıtım faaliyetinin gerçekleşmediğini ifade etmiştir.

“Yeterli bulmuyorum. Yakın vakte kadar türbesi bile bakımlı değildi. Restorasyon sonrasında da kimliğine, İslamiyet’e ve Mevleviliğe uygun bir restorasyon yapıldığını düşünmüyorum (K1)”.
“Yeterli değildir. Aslında büyük bir potansiyel olmakla birlikte, tam olarak tanıtımının yapılmadığını düşünüyorum (K3)”.

“Yeterli bulmuyorum. Mevlâna gibi büyük bir ekolün doğal olarak gölgesinde kaldığını düşünüyorum ancak Ateşbaz-ı Veli’nin bilinirliğinin artmasının fikri, düşünceleriyle ve yaşamıyla örnek olan Mevlâna’ya daha da katkı sağlayacağını düşünüyorum. Daha fazla tanınabilmesi için resmi kurum ve kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalar yapması faydalı olabilir. Daha detaylı tanıtıcı unsurlar içeren reklamlara yer verilebilir (K5)”.

“Ateşbaz-ı Veli ile ilgili çalışmalar yeni yeni gerçekleştirilmekte bu yüzden de daha yeterli değildir. Fakat bir başlangıç olarak yetersiz de değildir. Ateşbaz-ı Veli’nin Mevlevilikteki önemini aslında bütün İslam dünyasına tanıtımını yaparsak hem Türkiye hem de Mevleviliği tanıtmış oluruz bu yüzden tanıtım çalışmalarının arttırılması gerekmektedir (K6)”.

“Yeterli bulmuyorum. Çok daha iyi hizmetler yapılabileceğini düşünüyorum. Yaşantısı, yapmış olduğu hizmetler, insanları eğitme metodu ile tanınırlığı artırılabilir (K9)”.

“Hayır, yeterli bulmuyorum. Temel olarak sürekliliği olan ve tekrarlanan bir etkinlik oluşturulmalıdır. Örneğin yemek içerikli bir etkinlik oluşturulabilir (K10)”.

Ateşbaz-ı Veli Hakkında Anlatım Yapan Rehberlerin Değerlendirilmesi Teması

Yapılan görüşmeler kapsamında katılımcıların çoğu, rehberlerin Ateşbaz-ı Veli hakkında detaylı bir anlatım yapmadıklarını ifade etmiştir. Bazı katılımcılar, Ateşbaz-ı Veli hakkında bilgi ve belgelerde eksikler olması sebebiyle yeterli bir anlatımın gerçekleşmediğini belirtmektedir.

“Hayır düşünmüyorum. Çünkü rehberlerin Ateşbaz-ı Veli ile ilgili kapsamlı bilgiye sahip olduklarını düşünmüyorum (K6)”.

“Hayır, çünkü ortada dönemin tarihî, dinî ve kültürel durumları anlatan bazı bilgi ve belgelerde eksikler vardır (K7)”.

Görüşme yapılan uzmanlardan biri, Ateşbaz-ı Veli hakkında rehberlerin başarılı bir anlatım gerçekleştirilebilmesi için eğitim verilmesi ve bilinçlenmelerinin sağlanması gerektiğine dikkat çekmiştir.
“Özel eğitim verilmeli, farkındalık oluşturulmalı. Çok iyiler de var, olmayanlar da var (K4)”.

Bir katılımcı, rehberlerin anlatımına rastladığını ve Ateşbaz-ı Veli’ye çok kısa değinildiğini aktarmıştır.

“Düşünmüyorum, rehberlerin kısaca değindiklerine Mevlâna Müzesi’nde şahit oldum. Oysa kültürel çekiciliğin turistik ürün haline getirilmesi, imaj ve marka yaratılması plânlama ve tanıtım çalışmalarını da beraberinde gerektirir (K5)”.

Genel olarak katılımcılar, rehberlerin Ateşbaz-ı Veli’yi detaylı bir şekilde anlattıklarını düşünmemektedir. Bunun sebepleri arasında Mevlâna ve Mevlâna Müzesi’nin popüler olması, Konya’daki camii ve müzelerin ziyaret edilmesi gelmektedir. Bir diğer neden ise Ateşbaz-ı Veli hakkında detaylı bir bilgi birikimine sahip olunmamasıdır. Bu durum, rehberlerin Ateşbaz-ı Veli ile ilgili farkındalıklarının oluşturulması ve bilgi birikimlerinin arttırılması için belediye, acente ve rehberlerin iş birliği yapmalarını gerekli kılmaktadır. 

Aynı zamanda Ateşbaz-ı Veli ile ilgili yazılı kaynakların kullanılması, bilgilendirme ve tanıtım broşürlerinin hazırlanması imaj değeri yaratma konusunda önem teşkil etmektedir. Sonuç olarak bu sorumluluk yalnızca rehberlerin değil Konya’daki kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, acenteler gibi paydaşları da kapsamaktadır.

Ateşbaz-ı Veli’nin, Konya’nın Pazarlanmasında Rolünün Değerlendirilmesi Teması

Çalışma kapsamında görüşmeye katılan uzmanların, Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’nın pazarlanması konusunda nasıl etkili olabileceğine dair fikirleri alınmıştır. Alınan görüşler, Ateşbaz-ı Veli’nin aşçı kimliğinin imaj değeri yaratacağı konusuna yoğunlaşmaktadır. 

Katılımcılar, Ateşbaz-ı Veli’nin Mevlâna gibi saygı ve sevgi duyulan bir tasavvuf düşünürünün aşçısı olması ve Mevlevi mutfağı gibi bir kavramın günümüze kadar gelmiş olmasının önemini belirterek Mevlevi mutfak kültürü ve Ateşbaz-ı Veli’nin ilişkilendirilmesinin ve bu ilişkinin daha çok vurgulanması gerektiğine dikkat çekmişlerdir. Sonuç olarak katılımcıların büyük çoğunluğu, Ateşbaz-ı Veli’nin mutfak kültürü ve gastronomi ile ilişkilendirilmesinin daha doğru olacağı düşüncesindedir.

“Biz yiyecek içecek araştırmacıları Türk mutfağına baktığımızda içinde birçok dönemi barındıran sentez bir mutfak olduğunu görüyoruz. Mevlevi mutfağı da bunun bir parçası. Ateşbaz-ı Veli, aşçıların piri olarak anılmakta. Mevlevi mutfağının yiyecek içecekleri, sofra adabı, ritüelleri bize miras kalan kültürel değerlerimiz arasında. Ateşbaz-ı Veli, Mevlevi mutfağının tanıtılmasında daha etkin bir hâle getirilebilir (K2)”.

“Festival, sergi ve sanat etkinliklerinde isminin geçmesi, sadece isminin geçmesiyle kalmayıp hakkında daha detaylı bilgilerin paylaşılması kültürü tanımak isteyen, kültürün izlerini taşıyan yerleri ziyaret etmek isteyen turistler açısından istek uyandırabilir. Ateşbaz-ı Veli’nin daha yaygın bilinmesi hem Konya hem de Mevlâna için yarar sağlayacaktır (K5)”.

“Ateşbâz-ı Veli veya benzeri kişilerin toplumun örf, adet, gelenek ve göreneklerini yansıtan kişiler olmasının yanında yetiştikleri ortam nedeniyle de kendilerine din veya maneviyat yüklenebilen kişilerdir. Bu açıdan bakıldığında hem gelenek ve görenekleri yansıtan hem de manevi boyutlarla açıklanabilen Ateşbâz-ı Veli için Konya, Konya için de Ateşbâz-ı Veli önemlidir. Özellikle Konya’da Mevlâna’dan hareketle yapılacak her türlü turistik ve kültürel faaliyetler içinde Ateşbâz’ın isminin de geçmesiyle Konya turizminde etkin rol oynayacağı düşüncesindeyim (K7)”.

Mevlevi kültüründe eğitimin mutfakta başlaması, Mevleviliğin tevazu anlayışı, sofra adabı, yemeğe duyulan saygı, Ateşbaz-ı Veli’nin aşçıların piri olarak anılması ve Ateşbaz-ı Veli makamının bulunması şüphesiz Ateşbaz-ı Veli’nin Mevlevilik örf adetleri, Mevlevi mutfağı ve aşçılık vazifesi ile tanıtımının yapılmasını mümkün kılmaktadır. Doğru stratejilerin uygulanması durumunda Konya mutfağı ve Mevlevi mutfağının imajına değer sağlayabilecektir.

Ateşbaz-ı Veli’nin Hakkında Tanıtım Faaliyetlerine İlişkin Görüşler Teması

Katılımcılara, Ateşbaz-ı Veli’nin daha iyi tanıtılması için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği sorulmuş ve görüşleri alınmıştır. Alınan görüşler, katılımcıların Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’nın pazarlanmasında etkili olabilmesi, tek başına turizm hareketliliği yaratabilmesi için bulundukları önerilerle benzerdir.

“Konya turizminin gelişmesi ve planlamasında daha çok Kültür ve Turizm Müdürlüğü Ateşbaz-ı Veli’nin tanıtımlar yapmaları ve Mevlâna konusunda yapılan yayınlarda Ateşbaz-ı Veli’ye daha kapsamlı yer ayırabilirler (K5)”.

Konya Gastronomisinde Ateşbaz-ı Veli

“Ateşbaz-ı Veli ile ilgili konferanslar ve paneller düzenlenmeli, sempozyum ve kongrelerde sunulan bildiriler yayımlanarak insanların onu daha iyi tanıması sağlanmalıdır. Ateşbaz-ı Veli ile ilgili olarak daha sonra belediye tarafından kısa filmler, hediyelik eşyalar vs. üretilerek insanların hafızalarında yer etmesi sağlanabilir (K3)”.

“Mutfak kültürü, yeme içme faaliyetleri gibi etkinliklerle adından daha fazla bahsedilebilir. Ancak yalnızca bahsetmek yetmez. Öneminin doğru bir şekilde aktarılması, insanların bilinçlendirilmesi gerekir (K2)”.

“Turistik bir politika izlenmelidir. Kongre ve konferanslara katılım sağlanarak ya da düzenlenerek Ateşbaz-ı Veli tanıtılmalıdır. Daha sonra özel sektörün bu konuda yer alması sağlanarak turizm acentelerinin pazarlayabilmesi şeklinde bir turizm hareketi oluşturulabilir (K10)”.

Sonuç ve Öneriler

Turistlerin bir destinasyonu ziyaret etmelerine neden olan en önemli etkenlerden biri, o destinasyonun zihinlerinde oluşmuş imajıdır (Seitz, 1990: 25). Turizm hareketliliğinin sürekli artış gösterdiği günümüzde, ülkelerin daha çok sayıda turistin ülkeyi ziyaret etmesini sağlamak adına tanıtım faaliyetleri yapması gerekmektedir (Ünüvar ve Şimşek, 2012: 326). Bu kapsamda önemli bir potansiyel teşkil ettiği düşünülen Ateşbaz-ı Veli’nin Konya ilinin bir destinasyon olarak pazarlanmasındaki rolü değerlendirilmiştir. 

Çalışmada; Ateşbaz-ı Veli’nin önemi, hakkında yapılan tanıtım çalışmalarının yeterliliği, etkili tanıtım faaliyetlerinin nasıl yürütülmesi ve neler yapılması gerektiği, Konya’nın pazarlanmasında nasıl yararlanılacağı, uluslararası tanınırlığa etkisi, dinsel imaja katkısı ve turist çekme niteliği gibi konular üzerinde durulmuştur.

Araştırmada en önemli noktalardan biri, Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’daki turizm hareketliliklerini değiştirecek nitelikte olup olmadığı konusudur. Ulaşılan sonuçlar, Ateşbaz-ı Veli’nin, turizm hareketliliğini değiştirecek potansiyel taşıdığı fakat şu an değiştirecek nitelikte olmadığı yönündedir. Bu durumun en büyük nedeni Ateşbaz-ı Veli hakkında yeterli tanıtım faaliyetlerinin yapılmaması ve türbe çevresinin çekici hâle getirilememesidir. Aynı şekilde tek başına turist çekme niteliği ve Konya’nın uluslararası tanınırlığındaki etkisine ilişkin ulaşılan sonuçlar yeterli olmadığı yönündedir. 

Ateşbaz-ı Veli’nin Konya’da turizm hareketliliği yaratabilmesi, tek başına turist çekecek bir destinasyon unsuru hâline gelebilmesi ve Konya ilinin uluslararası tanınırlığına etkin bir rol üstlenebilmesi için şehirde düzenlenecek kongre, sempozyum, konferans etkinlikleri imaj oluşumuna yarar sağlayacaktır. Ateşbaz-ı Veli’nin, uluslararası öneme sahip olabilmesi için hakkında yabancı eserlerin yazılması ve çalışmaların yapılması gerekmektedir. 

Yurt içi tanıtım faaliyetleri kapsamında Konya ve Mevlevi mutfak kültürü ile ilişkilendirilmesi, gastronomi etkinliklerinde Ateşbaz-ı Veli’ye yer verilmesi gerekmektedir. Yapılacak tanıtımlarda görsel malzemelerin olması önemlidir. Ateşbaz-ı Veli ile ilgili broşür, afiş gibi görsel destekli tanıtım araçları yayımlanmalıdır. 

Ateşbaz-ı Veli’nin turistik açıdan ilgi görmesi, ülkesel ve bölgesel katkı sağlayabilmesi için iyi plânlanmış tanıtım faaliyetlerinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Konya’daki kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, acenteler gibi paydaşların iş birliğinde bulunması önem taşıyan konulardan biridir. Bu bağlamda, başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere Dışişleri Bakanlığı, turist rehberleri, özel sektör ve akademik çevrelerin entegre olarak çalışmaya özen gösterilmesi gerekmektedir.

Yapılan görüşmeler sonucunda, bölge halkının Ateşbaz-ı Veli hakkında yeterli bilgi birikimine sahip olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Turizm potansiyeli oluşturan tarihi, kültürel ve doğal değerlerin uzun vadede korunması, plânlanan çalışmaların gerçekleşmesi, sürdürülebilirliği, söz konusu değerlere uygun turizm faaliyetlerinin geliştirilebilmesi için bölge halkının farkındalığı ve katılımı gerekmektedir.
Çalışmada Ateşbaz-ı Veli’nin, Konya’nın dinsel imajına değer kattığı sonucuna ulaşılmıştır. Ateşbaz-ı Veli; Mevlâna’nın aşçılığını yapması, Mevlâna’nın yaşamından sonra Mevlevilik anlayışının oluşmasında katkı sağlaması, efsaneleşmiş bir hikâyesinin olması nedeniyle önem taşımaktadır.

Konya, Mevlâna’nın yaşadığı şehir olması ve Mevlâna Müzesi’nden ötürü bir inanç şehri olarak görülmektedir. Selçuklu Devleti’nin başkentliğini yapmış olması, eski dönemlerden kalan kilise, manastır, cami, türbe, höyük, han ve eserlerin bulunması nedeniyle tarihi ve kültürel değerleri yüksek bir şehirdir. Aynı zamanda göl, yayla, şelale, milli park, mağaraları ile birçok alternatif turizm çeşitliliğini karşılayacak doğal güzelliklere sahiptir. Tarihi imajı ve alternatif turizm çeşitliliğine hitap eden Konya, bugün yeteri kadar değerlendirilememektedir. 

Bu durumun nedeni tanıtım faaliyetlerinin ve turizm altyapısının karşılanamamasıdır. Bu doğrultuda Konya’nın imaj yaratacak turizm unsurları yeniden belirlenerek plânlanmalı ve bu plân kapsamında turizm altyapısı sağlanmalıdır. Turizm alanlarında çalışan personellere eğitimler verilmelidir. Kaliteli hizmet anlayışıyla çalışan 5 yıldızlı otel ve restoranların sayısı artırılmalıdır. Aynı zamanda gün içinde gezen turistlerin vakit geçireceği sosyal alanlar çoğaltılmalıdır. Tanıtım ve yeterli bilgilendirmeleri sağlayacak eğitimli rehberler bulunmalıdır. 

Bu kapsamda acente ve tur şirketleri ile iletişime geçilerek rehberlerin eğitimi sağlanmalıdır. İnanç ziyareti, tarihi ve kültürel miras, doğal güzelliklere dikkat edilerek kentsel turizm kapsamında alt ve üst yapı çalışmaları gerçekleştirilmelidir. Yerli ve yabancı turistlere Ateşbaz-ı Veli ile ilgili bilgilendirmeler görsel ve işitsel olarak yapılmalıdır. Unutulma tehlikesi altında kalan kültür ögelerinin yaşatılması ve aktarılmasının yolları bulunmalıdır. Konya’nın tarihi ve kültürel mirası özgün projelerle yeniden gözden geçirilerek fonksiyon kazandırılmalıdır. Konya’nın alternatif turizm noktalarının etkili tanıtım ve pazarlaması yapılmalıdır.

• Ateşbaz-ı Veli’nin tanıtılması için yeni stratejiler belirlenmeli, resmi ile özel kurumlar ve turizm paydaşları bu stratejiler doğrultusunda gerekli adımları atmalı ve gayreti göstermelidir.

• Bölgede yaşayan halkın, Ateşbaz-ı Veli hakkında bilinçlenmesi sağlanmalı, bunun için tanıtım broşürleri, anma törenleri, Ateşbaz-ı Veli adına düzenlenen yiyecek etkinliği gibi yerel halkın dikkatini çekecek faaliyetler yapılmalıdır.

• Ateşbaz-ı Veli’nin uluslararası tanınırlığının sağlanması için yabancı eserler yazılmalı, hakkında yapılan akademik çalışmalar artırılmalıdır.

• Ateşbaz-ı Veli’nin hangi kültür unsurları ile ilişkilendirileceği turizm, marka değeri ve pazarlama strateji kapsamında belirlenmelidir.

• Türbe ve çevresi şehir yapısına uygun olarak genişletilmeli, sosyal olanaklar artırılmalı, tarihi ve kültürel eserler ile zenginleştirilerek hakkında yapılan çalışmaların yer aldığı detaylı bir özgeçmiş bölümü oluşturulmalıdır.

Kaynakça
Aksoy, M., Akbulut, A. B. ve İflazoğlu, N. (2016). Mevlevilikte Mutfak Kültürü ve Ateşbaz-ı Veli. Journal of Tourism and Gastronomy Studies, 4(1): 96-103.
Arat, T. ve Gürhan, Y. E. (2016). Konya’nın Markalaşmasında Turistik Ürün. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Dergisi, 19(2): 183-200.
Arık, İ. A. (1998). Psikolojide Bilimsel Yöntem. İstanbul: Çantay Kitabevi.
Azsöz, G. (2016). Mevlevihanelerde Matbah-ı Şerif. Toros Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3(5): 31-44.
Bahar, H. (1994). Takkeli Dağ (Kevele Kalesi) ve Konya Tarihi Bakımından Önemi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(3): 313-333.
Balcı, A. (2009). Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntem, Teknik ve İlkeleri. Ankara: Pegem Akademi.
Bekleyiciler, N. (2007). Ateşbaz-ı Veli. Konya: Tablet Yayınevi.
Boyacıoğlu, F. ve Erdağ, S. (2013). Mevlâna Celaleddin Rumi ve La Fontaine’de Hoşgörü Algısı. Electronic Turkish Studies, 8(8): 325-340.
Çakmak, F. T. (2014). İnanç Turizminin Turistik Destinasyon Pazarlamasındaki Yeri ve Önemi: Göbekli Tepe Örneği (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Çubukçu, İ. A. (1993). Mevlâna ve Felsefesi. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 26(1): 97-118.
Demirci, M. (2008). İnsan Eğitimi Açısından Mevlevi Çilesi. Mevlâna ve İnsan Sempozyumu; Sempozyum Bildirileri, İzmir: Türk Diyanet vakfı, ss.121-131.
Gölpınarlı, A. (1963). Mevlevi Adap ve Erkanı. İstanbul: Yeni Matbah.
Güven, R. ve Arpaguş, S. (2004). Mevlâna Celaleddin ve Şems-i Tebriz. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (27): 135-148.
Hacıgökmen, M. A. (2017). Ateşbaz-ı Veli ve Mevlevilikteki Önemi. Çatalhöyük Uluslararası Turizm ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, (2): 161-167.
Halıcı, N. (2007). Mevlevi Mutfağı. İstanbul: Kubbealtı Yayınları.
İspir, M. (2007). Mevlâna’da İnsan ve Aşk. Din bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, (1): 179-186.
Kara, M. (2006). Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ ve Mevlevîlik. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 15(1): 1-22.
Karabulut, T. ve Kaynak, İ. H. (2016). İnanç Turizmi Bağlamında Kentsel Turizm ve Kültürel Turizm: Konya Örneği. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 35: 185-191.
Kars Bilgili, R. (2018). Konya Ticaret Tarihi içinde, XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Konyalı Tüccarların Faaliyetleri Kapsamında İç Ticarete Konu Olan Emtia (ss. 309-322), Konya: Damla Ofset Matbaacılık ve Ticaret A.Ş.
Kılınçarslan, H. (2006). Dede Efendi’nin Hüzzam Mevlevi Ayininin Makam, Usul ve Ezgisel Yönden İncelenmesi. (Yüksek Lisans Tezi). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Konuk, A. (2002). Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/konya#3-mimari, (Erişim Tarihi: 30.04.2020).
Konya İl Kültür ve Turizm Bakanlığı. Tarihçe, https://konyakultur.gov.tr/index. php?route=pages/pages&page_id=1, (Erişim Tarihi: 30.03.2020 ).
Konyalı, İ. H. (1997). Konya Tarihi. Ankara: Burak Matbaası.
Küçükbezirci, Y. (2013). Mevlâna’nın Hoşgörü Felsefesi ve İletişim. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (30): 19-25.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya İl Halk Kütüphanesi. (2019). Konya Tarihi, http://konya.kutuphane.gov.tr/tr-144006/tarihi.html, (Erişim Tarihi: 30.03.2020).
Özbek, S. (2001). Türkiye Selçuklularında Kültürel Hayat (Mevlâna’nın Fihi Mâfih ve Mesnevi’sine Göre). Sosyal Bilimler Dergisi, 3(1): 41-58.
Özönder, H. (1988). Ateş-Baz Veli ve Mevlevilik Dergâhlarında Ateş-Baz Veli Makamı’nın Önemi. 3. Milli Mevlâna Kongresi. Konya: Selçuk Üniversitesi Basımevi, ss. 97-111.
Özönder, H. (1991). Ateşbaz-ı Veli, https://islamansiklopedisi.org.tr/atesbaz-i-veli, (Erişim Tarihi: 26.04.2020).
Seitz, E. (1990). İmaj Reklamının Turizm Pazarlamasındaki Önemi. Anatolia Turizm Araştırmaları Dergisi, 1(1): 25-26.
Tapur, T. (2009). Konya İlinde Kültür ve İnanç Turizmi. Journal of International Social Research, 2(9): 473-492.
Top, H. H. (2012). Mevlevi Usul ve Adabı. İstanbul: Ötüken Yayınları.
Türk, İ. (2016). Mevlânâ’nın İlmî-Manevî Şahsiyetinin Oluşumunda Şems’ten Önceki Dönemin Rolü. Journal of Divinity Faculty of Hitit University, 15(30): 507-525.
Ünüvar, Ş. ve Şimşek, S. (2012). Kültür ve Turizm Bakanlığının Yurtdışı Tanıtım Filmlerinde Kültürel İmge Kullanımı. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 12(24): 305-330.
Üzümcü, T. P. (2015). Otel Yöneticilerinin Turizm Eğitimine Yönelik Algıları: Kocaeli İli Otel Yöneticileri Üzerinde Bir Araştırma. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (30): 123-150.
Yörük, D. (2017). XVI. Yüzyılda Konya Şehir Ekonomisi. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, (42): 353-379.

Has aşçıbaşı Ahmet ÖZDEMİR olarak kaynak gördüğüm:
Sn. Onur TUGAY, Sn. Ayça TUNCA ve Sn. Yeliz PEKERŞEN'e ilgili "Konya İlinin Bir Destinasyon Olarak Pazarlanmasında Ateşbaz-I Veli Hazretleri’nin Rolü" isimli akademik çalışmaları için yürekten teşekkür eder mesleki yaşamlarında başarılar dilerim. Profesyonel mutfaklarda ve gastronomi ve aşçılık camiasında ihtiyacı olanlar tarafından mutlaka örnek olarak dikkate alınacaktır.

Konya Gastronomisinde Ateşbaz-ı Veli

Türk Mutfağından Kaybolan Kerkük Yemekleri Nedir?

 Türk Mutfağından Kaybolan Kerkük Yemekleri Nedir? Ziyat AKKOYUNLU* Özet:  Bu makalede, Orta Asya’dan başlayarak Osmanlı’ya ve oradan da Ker...